televizyon programlarında, kitaplarda, filmlerde, müziklerde deli gibi kullanılıyor bu tabir. sanki adam normalde saykedelik sanat yapıyor, hayatın dışından bildiriyor da hadi biraz da evin önünde sevişen kedileri anlatayım diyormuş gibi... bir sırça saray, bir fildişi kule havası yaratıyor bu tabir de kendisini kullananlarda... ben uzaktan görür, tespit yaparım, gerisine karışmam demeye getirir. hayatın dışında olduğu izlenimini yaratır. genellikle de "hayatın içinden"den kastedilen bilmemne kasabasındaki çömlek ustası falandır. ustanın yanına gidilir, işlerin kesatlığı hakkında bilgi alınır, modernitenin zanaatkarlığı öldürdüğünden dert yanılır falan... bu elemanlar da çömlek zanaatkarının dertlerine öyle samimi ortak olur ki sanırsınız evinde plastik kap yok adamın. çayı falan güğümden içiyor... neden böyle bir zihniyet var ki? yani bir şeyin hayatın içinden olması için insanların geneli tarafından unutulmuş olması şart sanırım. onlar da yaşıyor falan demeye getiriyorlar sanırım... bir de "hayatın içinden sımsıcak öyküler / hikayeler" falan diye insanların genellikle rahat seks yapamama stresinin dışa vurumu şeklinde eserler var ki onlara hiç girmek istemiyorum...
2 yorum:
bence denizin buz gibi sularından olmalı bunu sık kullananlar için!
hem de parmak arası terlikle denizin buz gibi sularından çıkarken sendelemeli!
Yorum Gönder