her şeyden önce halkın ihtiyacına göre yayın yapmayı ilke edinen gazetelerimizin, kafayı halkın ihtiyacıyla bozması sonucu bir döneme damgasını vurmuş bir promosyon furyası vardı. okul açılacağı sıra babacan bir sesin "işte eğitimde fırsat eşitliği" diye bağırdığı reklamlardan tutun kadınların "hepsi evladiyelik" diye tanıttığı siktiriboktan tabaklara, elmalılı hamdi yazır'ın ramazan zamanı "mevcut en önemli me'âl çalışmalarından biri" diye verilen kuran çevirilerine kadar birçok ürün değerli milletimizle buluşturuldu... peki hiç düşündünüz mü o reklamlarda gösterilenler, söylenenler ne anlama gelir? evet, ben düşündüm. yoksa sormazdım zaten...
olaya "eğitimde fırsat eşitliği" ile başlamak istiyorum. 1-2 yıl öncesine kadar her yıl okul açılacağı sıralar gazeteler üflesen kırılan bir tür plastikten yapılma bir kalem kutusu ve içinde rutubetli tahta kokan, üzerinde groetesk çizgifilm karakterleri ve çince yazıların bulunduğu 2 kalem, boş kağıdı silseniz karalayan bir silgi ve kesinlikle ne işe yaradığı belli olmayan (kalem açma işine yaramadığı kesin. onun dışında başka bir iş belki) bir kalemtıraş verirlerdi. reklamlarında ise boyundan büyük çantasını sırtına takmış bir çocuk apartman dairesinden tam çıkıyor olurdu ve annesi son anda çocuğu yakalayıp çantasına bu görkemli kalem kutusunu koyup yanağına bir öpücük kondurup okula gönderirdi. bari reklam yapıyorsunuz doğru dürüst bir şey yapın! çelik kapılı, koridoru seramik, merdivenleri granit döşeli bir apartman dairesinde oturan çocuğun her şeyi tamam da 2 tane götü boklu kalemi mi eksik yani? madem eğitimde fırsat eşitliği diyorsun dayasana gerçek görüntüyü!! arka plandan moonlight sonatayı versene! gecekondudaki evinin tavanından damlayan suyla uyanan ve o an düştüğü gibi odanın içini aydınlatan yıldırımla ürkse ya! tek başına kalkıp rengi solmuş önlüğünü giyip sayfalarının uçları kahverengiye dönüşmüş, nemden buruşmuş, üzerinde "hayat bilgisi" yazan kitabını alsa ya! sonra o muhteşem kalem kutusunu babasından abisine, abisinden de kendisine kalan paltosunun cebine koyup tek başına yollansa ya okula! madem eğitimde fırsat eşitliği diyorsun soksana ulan gözümüze ne demek istediğini de yaptığın katkıya kasıklarımızı tuta tuta gülelim!
bir diğer reklam da bu tabak çanak reklamlarıdır. kesinlikle toplumla dalga geçildiği son derece aşikâr olan tipte bir kadın çıkıp iğrenç bir sırıtışla "hepsi evladiyelik" der. sonra kadınlar beyaz arka planlı bir yere toplanıp bu tabakları inceler falan... neden matrix gibi bir yerde kadınlar toplanıp "aaa bak şu da çok güzelmiş" falan diyerek bu tabakları inceler, birini alıp diğerini bırakır ben anlayabilmiş değilim. kadın dernekleri neden aptal aptal şeylere saracaklarına kadınları bu kadar gerizekalı olarak resmeden şeylere sataşmıyorlar onu da anlayabilmiş değilim.
bunun yanında, çocuklar için eğitici şeyler, boyama kitapları falan veren gazeteler de vardır. bunların reklamlarında da bir çağrılma söz konusudur. mesela bir anda o superegoyla bağdaştırılması gereken dış ses "anneler! babalar! diye bağırır ve önce anne, sonra baba dönüp sol omzun üstünden geriye bakar. o sıra kamera da annenin yüzüne ani bir zoom çeker. buradaki olay lacan'ın gaze'inden başka bir şey değildir bence. çünkü burada o reklamı seyreden anne-baba aslında kendisine bakıyordur ve bir ego-ideal eşleşmesi sözkonusudur. yani daha anlaşılır bir dille, "bu, olmanı istediğimiz şey. bizim ürünümüzden alırsan gerçek anne baba olursun" demeye getiriyor. gerçi insanların umrunda değil tabii çocuk ağlayınca alıyorlar boyama kitabını ama insanlar gittikçe aptallaşıyor bu şekilde...
peki aptallaşan insanın aptallaştığının kanıtı reklamlarda yok mu? tabii ki var! yemek tarifi kitabı veren gazetelerden bahsediyorum. bunların da en temel argümanı şudur: "ölçüler bardakla, kaşıkla!" burada akla gelen soru şu: "benim kullandığım bardağı nereden biliyorsun lan?" ama tabii bu soru gerçeği pek yansıtmaz çünkü sonuçta bira bardağı veya direkt maşrapa kullanmıyorsak hepimizin kullandığı bardaklar aşağı yukarı aynı boyutlardadır. fakat bunun özellikle belirtilmesi "daha önce gramla, kiloyla anlattık bir bok anlamadınız! şimdi bardakla kaşıkla söylüyoruz. gerçi bundan da pek ümidimiz yok ama belki bu şekilde anlarsınız" demek gibi bir şey değil midir? öyle olduğu zaten aşikâr olsa veya öyle bir durum hiç olmasa bile hedef kitleyi temsil eden kadının orada çıkıp "ölçüler bardakla kaşıkla!!" diye sevinmesi gurur duyulacak bir şeyden dolayı mıdır? "ulan nasıl da anlamadık gramı, miligramı bee! ver kaşıkla bardakla bak nasıl yapıyoruz kekleri..."
aslında örnekler saymakla bitmez çünkü zamanında araba vereceğini söyleyen gazete de vardı ve benim tanıdığım birkaç insan kupon biriktiriyordu. dev müzik setlerinin 5 cm boyunda çıkmasından tutun da 150 ekran gibi görünen televizyonların 37 ekran gelmesine, zaman gazetesinin fetullah gülen kitaplarının alayını toptan vermesine kadar bir sürü promosyon manyaklığı gördük geçirdik... bir de kanal d sinema kulübü olgusu var ki o kadar amaçsız ve herhangi bir şeyden yoksun filmleri kim zahmet edip bir araya toplamış merak ediyorum. bir ara ondan da bahsedeceğim muhtemelen çünkü onun koleksiyonunu yapan bir tanıdığım var. türkiye şartlarında gazete almak zaten gündemi en yüzeysel seviyede takip edip hükümet propagandasıyla zihni doldurmanın en iyi yoludur diye düşünmekteyim ve bu promosyonlar hepten bokunu çıkarıyor işin. kişisel bok çukuru bile işin boku çıkmıştır diyorsa düşünün artık...
Bir interview'in anatomisi.
5 yıl önce
2 yorum:
dün tez olayından öyle bunaldım ki, apartman boşluğuna boooooooooook diye bagırdım. mehmet yani kocam çok kızdı hehehe
:( sanırım böyle bir duygu olsa gerek boku çıkmak. ama o boşlukta yankılanan boook sesi ve komşuların bir daha bana asla normal insan gibi bakmayacak olmasının keyfi!!!
paha biçilemez!!
bence biz bu fırsat eşitşilerine tezek bombası gönderelim
bok ulan boook!
bence yine de sükûnetini korumalısın yani kendini yormaya gerek yok megafon diye bir icat var ve megafonla merdiven boşluğuna booooook diye bağırmak daha zevkli ve kolaydır muhtemelen... ayrıca tezek bombası ve eğitim kelimelerini aynı cümlede duymak bende onulmaz yaralar yol açıyor azizim
Yorum Gönder