bazen bloga bir şey yazdığım zaman o şeyin yazdığım son şey olduğunu düşünüp belli belirsiz bir ümitsizliğe kapılıyorum. sanki başıma gelebilecek bütün ilginç olayları bu blogda listelemişim gibi hissedip hayatımın bundan sonraki kısmında yazmaya değer bir şey olmayacağı hissi sarıyor tüm benliğimi (oha abartıya bak)... fakat şimdi düşündüm de her gün duyduğum veya gördüğüm en saçma şeyi yazsam bu blog sadece o malzemeyle kıyamet kopana kadar gider (ben ölünce kopuyor, evet). ana haber bültenini saymazsak bugünkü saçmalık dozajımın en etkili kısmı şüphesiz "ingilizce konuşma kulübü" diye bir şeyin varlığını fark etmem oldu. tamam, ben okuma ve yazma konusunda hiç zorluk çekmememe rağmen konuşma konusuna eksikliklerim vardır ve ingilizce sonuçta benim para eden tek vasfım. buna rağmen ben bile iyi konuşamıyorsam sokaktaki adam buna daha derin bir açlık duymamı? duyar... ama kavram çok saçma değil mi? hazırlık sınıflarında ingilizce konuşma zorunluluğu koyarlar da yanında oturan hüseyin'in, arkada oturan fadime'nin bir hayalet tarafından ele geçirilmiş gibi (bu ara haunt veya possess kelimelerinin karşılığı yok sanırım türkçede) veya oz büyücüsünde diploma aldıktan sonra akademik laf salatasına yakın bir üslupla sayıklamaya başlayan teneke adamı andırırcasına hastalıklı bir şekilde ingilizce konuşmaya başlamasının zorunluluktan olduğunu bilmenize rağmen orada gülmeden kendinizi tutarsınız ve arkadaşınız fadime'nin "cheque" kelimesini "çikûûûû" diye okuması bile sınıftaki o ciddi havayı bozmaya yetmez. çünkü siz de herkes kadar o hastalıklı moddasınızdır ve sürekli gerçeğin hüküm sürdüğü saçmalık ülkesine arkanızdan uzay aracına esnek bir lastikle bağlanmış bir şekilde ilerledikçe o dünyanın bir parçası olmanıza rağmen arkanızdaki simgesel düzen lastiği siz ilerledikçe gerginleşir ama teneffüs zilinden önce kendinizi yeniden uzay aracınıza fırlatamazsınız ve nefesinizi tutmak zorundasınızdır. utanmasam ders arasına bu yüzden teneffüs denmiş derim.
işte bu adamlar bu manyaklığı istenen bir şey haline getirmişler. ve ayda 250 lira alıyorlarmış bir öğrenciden! yabancı hocalar eşliğinde... bu işin tonla yöntemi var. tv'de orijinal diliyle film veya dizi seyret. evde kendi kendine konuşma alıştırması yap falan... hatta daha da merak eden varsa işe yaraması garanti olan bütün yöntemleri öğrenmek istedikleri konusunda bir mail göndersinler, ben onları aydınlatayım. bundan gerçekten kaçmam ve elimden geldiği kadar yardım ederim. sonuçta ortada bir üretim yok ki! bunca yıl ingilizce konuşuyor musun diye soranların evet cevabı alınca hemen arkasından büyük bir heyecanla "KONUŞ!" demesinin saçmalığını klişe oluncaya kadar sayıklayıp durmadık mı?
aslında banane tabii... isteyen gidip istediğini yapabilir, beni ilgilendirmez ama bu kulübü günün en saçma şeyi ilân etme hakkımı saklı tutuyorum...
Bir interview'in anatomisi.
5 yıl önce
3 yorum:
valla bedavaya öyle bi klup kurulucaksa ben de gelirim. benim herife konusalım diyorum kabul etmiyor. ingilizcesi kalburun üstünde 3-5 kişi toparlanıp kurulabilir böyle bir oluşum
hellöö vat is may neym
du heißt merope... wie buchstabiert man das?
bence almanca konuşma kulübü kuralım... almanca kelimeleri kendi kendine bağırarak söyleyince bütün siniri stresi yok ediyor hitler uzun yaşamını buna borçluymuş! istersen bir gün evde kimse yokken östağayyikhh (österreich) diye bağır. insan discovery channel'da varoluşu kutlayan boz ayılar gibi hissediyo kendini
Yorum Gönder