ilkokul, ortaokul ve lise öğrenimimiz boyunca hep viyana'da dev bir kapı olduğundan, o kapıya orducanak dayanmamıza rağmen bir türlü kırıp içeri girememiş olmamızdan dem vurup durduk. sanki viyana kapılarını geçsek dünya için çok matah bir şey olacakmış gibi topluca üzülürdük bu duruma. zaten o dönem her çocuk maruz kaldığı ideoloji ve televizyon programları yüzünden manyak gibi güç fetişisti olduğu için alayına gittiğimiz osmanlı döneminde türklerin gerçekten muhteşem durumda olduğunu sanmaktadır. tuvalette her zaman ilginç fikirlere gark olan ben de bu durum üzerine kafa yordum ve bu şekilde neden daha iyi olduğunun sebeplerini çıkardım...
osmanlı viyana'ya hakim olsaydı
1- dava ve dönüşüm gibi 2 kitap yazan kafka deli diye tımarhaneye kapatılırdı. kapatılmasa bile dava'dan sonra kitabı tamamen yanlış anlayan bir kadı tarafından komploya kurban gidebilirdi. dünya, yabancılaşmanın etkilerini belki de en iyi anlatanlardan biri olan franz kafka veya yeni adıyla ferhan kafkas'a yabancı kalırdı.
2- oedipus kompleksi ve kastrasyon korkusu gibi kavramları ortaya atan freud'un osmanlı uleması tarafından saygıyla karşılanacağını beklemek pek mantıklı olmaz sanıyorum. muhtemelen en başta kendisi hadım edilir ve harem psikologu olurdu.
3- belki tek iyi etki mozart için olurdu. türk san'at musıkîsine yeni bir soluk getiren dahi çocuk wolfi, yeni adıyla vasfi ahmet bozar avusturya'da olduğu gibi genç yaşında fakirlikten ölmez, sarayda orkestra şefi falan olurdu. figaro'nun düğünü kanto için bestelenir, figaro'nun kına gecesi, figaro'nun sünneti gibi versiyonlarıyla seyirci eğlence manyağı edilirdi. ayrıca kendisinin mehter takımı için de çok etkili eserler besteleyeceğinden şüphe yok.
4- valsin babası johann strauss da en çok nihâvend veya rast makamında yazacağı eserlerle tanınırdı. saray orkestrasında vasfi ahmet bozar'la birlikte türk musıkîsine çağ atlatır, ayrıca meşhur blau danube de nihâvend makamında baştan yorumlanırdı.
5- ludwig wittgenstein maşasıyla sobada kestane közler, karl popper ise kestaneleri löp löp mideye indirirdi. ikili arasında bir düşmanlık değil, güzel bir dostluk doğar, felsefe dünyası kazanırdı.
6- michael haneke'nin filmleri türk aile yapısına uygun bulunmaz, başta bulunsa bile sonradan filmi yakılır (bkz yorgun savaşçı), ve şer'î hükümlere göre tez elden kellesi alınırdı.
demek ki neymiş? bir ilâhi tasarruf varsa bizim viyana kapılarını aşındırmakla kalmamız üzülünmesi gereken bir şey değilmiş! zaten bir de cermen açılımını falan ülke kaldırmayabilirdi...
Bir interview'in anatomisi.
5 yıl önce
3 yorum:
ikeadan bir bardak alıp patlayasıya kola içemezdik.. ikea nın adı muhittin felan olurdu ve yiyebildigin kadar pancar tursusu olurdu
hohaohaoahhahaha muhittin!!! muhittin diye bir mağazadan patlayana kadar pancar turşusu yemek ancak bir rüyada yaşanacak kadar güzel... gerçi ikea isveçin ama viyanaya kadar giden stockholme kadar da gider dimi ama
tabi canım viyanayı bir geçsek finlandiya isveç norveç hepicigi bizimdi.
Yorum Gönder