efendim bugünlerde nedense üretici damarım tuttu ve ingilizce kelimeler üretmeye başladım... tabii bu müthiş üretkenlikte işyerinde bütün işleri bitirip boş boş oturduğum zamanların ve o zamanlarda internetten okuduğum derrida makalelerinin de payı yok değil. fakat yine de rahatlıkla söyleyebilirim ki bu kelimeler her ne kadar ingilizce de olsalar, %100 bulgaristan göçmeni türk sermayesiyle ortaya çıkmıştır. sabah yenen çikolatalı ekmeğin ekmeğinden tutun çikolatasına kadar her şeyi sağlayan türk meendislerini köktengri kutsasın diyorum her şeyden önce ve kelimelere geçiyorum
claustroom \klȯs-tru̇m\ (n): beyle insanın ruhunu bayan, içinde her an geberilecekmiş türünde bir hissiyatla duvarların kişi ya da kurumun üstüne üstüne geldiği, burnunda yarım kilo sümük olduğu için konuşmak yerine vızıldamak zorunda kalan öğretmenin 40 dakika blok ders işlediği sınıflara claustroom denir. claustrophobia ve classroom kelimelerinin birleşiminden meydana gelen claustroom'larda genellikle sınav yapılır ve muntazam rasatta alçak irtifadan yeryüzüne paralel ilerleyen notlar alınır.
tabular drift \ˈta-byə-lər ˈdrift\ (n.p.): nasıl, gelecekte bir gün buenos airesle şanlıurfayı komşu beldeler yapacak bir continental drift varsa, birbirinden ayrı birden çok masanın yer aldığı ofislerde masaların her an gözle görülmeyen bir mesafe kat etmeleri de vardır. sözgelimi, ankara'da bulunan ortalama bir ofiste masalar her hafta eski konumuna getirilmezse bu masaların 14 milyon yıl içinde kırşehir'e kadar gidebileceği sürinamlı bilimadamları tarafından ispatlanmıştır, veya kimse doğru dürüst sürinamca bilmediğinden bu araştırma dilimize böyle çevrilmiştir.
telligence \ˈte-lə-jən(t)s\ (n): zeki olmama ama öyle sanılma durumudur. günün 25 saati ders çalışıp bütün sınavlardan 99-100 arası almasına rağmen öğrendiği, daha doğrusu ezberlediği, şeyler hakkında hiçbir bilgiye sahip olmama, elveyâhut, bu bilgileri gerekli durumlara uygulayamama durumu bu duruma tekabül eder. buna rağmen ortalama bir telligent, çevredeki insanlar tarafından hep zeki olarak bilinecek, not ortalaması 4 üzerinden 5 falan olacaktır. bu da yetmezmiş gibi oraya buraya iş başvurusunda bulunup en kral işleri kapacak, farklı durumlara uygun, esnek bir zekaya sahip olmamasına rağmen hep karar verme mekanizmasının başında duracak, meritocracy adı verilen sistemin en büyük açığını sömürecektir. bunun en büyük örneklerini siyasi parti liderlerinde ve dolayısıyla başbakanlarında, cumhurbaşkanlarında görmekteyiz. bir necmettin erbakan olsun, bir devlet bahçeli olsun, süleyman demirel olsun, george bush olsun hepsi hayvan gibi notlarla mezun olmuş insanlardır. [antonym: intelligence]
immortality rate: \ˌi-ˌmȯr-ˈta-lə-tē ˈrāt\ (n.p.): her ülkede infant mortality rate, cancer mortality rate, kombat mortality rate gibi ince hesaplar yapılır. 16000 çocuktan 2 tanesinin ölmesi falan inanılmaz üzücü şeylerdir. kolay değil, binlerce mama, bez, oyuncak, ilaç vb. tüketilmeyecek, bu ölen 2 kişinin ölümü düzeni derinden etkileyecek, düzenleri çok üzecektir. peki ölüm oranı birilerini üzer de ölümsüzlük oranı birilerini üzmemi? tabii ki üzer... immortality rate, belediye otobüsü vasıtasiyle altın günü senin, plütonyum günü benim günden güne koşan 80-120 yaş grubu kurabiye canavarı teyzelerin bir türlü ölmeyip otobüse biner binmez, koltuklarda oturan herkese lanet okuması ve birileri kalkana kadar çirkefçe etrafa bok atmaları durumuyla doğrudan ilişkilidir. mesela bunların gözleri görmez, kulakları duymaz, dişleri ve saçları dökülür, yüzleri buruşur ama bir türlü ölmezler. hala otobüslerde söylene söylene dolaşıp koltuklarda oturan insanlara yolculuğu zehir ederler. bu insanlar terminator 2'deki arnold schwarzenegger'in rakibi olan tip gibidir. o, arabayla kaçan arnold schwarzenegger, çocuk ve çocuğun annesini koşarak kovalayan adamın olduğu sahneyi aklınıza getirin. arnold adamın koluna ateş eder, kol kopar gider, bacağına ateş eder, bacak kopar, kafa ikiye bölünür falan ama adam ölmez. yavaşlar ama ölmez! zira bu nineler de terminator 2 gibidir. hasar alır, yavaşlar ama ölmezler. işte bu teyzelerin otobüste yarattığı ölümsüzlük oranına immortality rate denir. bir otobüste immortality rate ne kadar yüksekse o otobüs o kadar huzursuzdur.
başka kelimeler de var aslında ama bünyeniz fazlasını kaldırmayabilir aziz dostlarım :F
Bir interview'in anatomisi.
5 yıl önce
6 yorum:
fark you
ausdhıashuırhauırasa fark you nedir yau??
ayrıca bir karikatür vardı adamın teki kuzey kutbunda fok avlıyordu. fok da orta parmağını kaldırmış "fok you" diyor :F
fdsklfndslgnlsl
ne bileyim benim zihin nasıl çalışıyorsa modifiye kelime olarak aklıma ilk fark you geldi :p
ayrıca tyler dürdane diyorum sanırım sözlükte görmüştüm
hatta dürdâne tayyar efendi diye osmanlı dönemi şizofreni romanı karakteri yapalım direkt :F
sana murat menteş ten korkma ben varım ı okumanı tembih ediyorum. bu br emirdir. dogumda ayrılmış hiç gormedigin kardesine kavuşmuş gibi sevineceksin. şahane şeyler oluyomuş bu ülkede, haberim yokmuş diyeceksin. evet.
auısdhuıashrıuaha ben doğumda kaybolan kardeşimi bulsam zaten bulmazlıktan gelirim ama bu kitabı daha önce de duymuştum... bugün karabük korsanları kitabevinde ucuza bulursam kapatayım veya tezgahın üstünden yürüyeyim de zaten bizzat korsancı olan adamın hırsızlığa karşı olan tepkisinin absürdlüğüyle yediğim dayak anlam kazansın veya mevcut anlamından sıyrılsın :F zaten görünüşe bakılırsa bir gecede bitirilecek türden manyakça bişey yazmış arkadaş
Yorum Gönder