resim yeteneğinden zerre kadar nasibini almamış, düz çizgi çekmekten aciz kimselerden resim çizmesi istendiğinde oluşan durumdur. şahsımın başına lise 1 ve 2'deki resim derslerinde çok gelmiştir bu olay. hoca resmen bizden rönesans sanatı istemektedir. natürmortlar, gölgelendirmeler, o renkler ve şekiller arası ahenk, barok tasarımlı binaların ihtişamlı sütunları, o bireyin şehir hayatındaki postmodern yalnızlığının tinsel yansımalarının tikelliği falan derken başımız dönmüştür adeta... sanki yabancı dil bölümü değilizdir de türkiye'de modern sanat aydınlanmasını başlatacak kişilerizdir.
hoca rönesans gazını verdikçe kafamda ihtişamlı manastırlar falan belirmekte, alleluia sesleri yankılanmaktadır. sonuçta bu gelen ilhamla içimden kucağında isa'yla meryem ana çizmek gelmiştir. radikal islamcı dedemin beni bu resmi yaparken görse direkt yaradana sığınıp boynuma baltayı indireceğini göze alarak resimi 5 düşürme hesaplarıyla böylesine etkileyici bir resim yapmak aklıma gelir. kafasının çevresinde halka olan insanlar falan... artık o hocanın verdiği gazla ecce homo mu mona lisa mı diye de tereddüte de düşmemiş değilimdir o dönem.
derken evde oturdum ben tabii önce ansiklopedilerden yapmayı düşündüğüm resmi buldum falan ama baktım ki zor. (bkz: ya ne olacağıdı) sonra, övünmek gibi olmasın en baba ortalamaya sahip 3 ders olan ingilizce, almanca ve edebiyat sınavlarından 15 dakikada çıkıp 95 - 100 arası almamın aklına gelmesiyle işi biraz savsakladığımı itiraf etmeliyim. bir yandan da ulan nasıl olsa resim dersi ne olursa olsun 4-5 alırız diye düşünerekten otoritelerden pek de tam not almayacak bir isa resmi yaptım.
çalışmaların verileceği gün resmi götürdüm okula tabii ama bir sorun var gibiydi. bütün sınıfın resimleri sanki aralarında sözleşmişler gibi kase içinde elma, armut falandı. allah allah bir ben mi böyle bir şeye giriştim diye merak ederken hocanın zaten o konseptte bir şey istediğini söylemesiyle yıkıldım. belli ki hoca fransızca olduğunu sandığım bir terim söyleyince ben resim sanatının dehlizlerinde boğulmuş, söylemediği şeyler çıkarmıştım. hoca resme sadece 1 kez bakıp çizdiğim şeyin berbat olduğunu söyledikten sonra bana 5 dakikada natürmortun ne demek olduğunu anlattı ve 5 gün süremin olduğunu söyledi.
2 günde, lisede yapı ressamlığı bölümü mezunu olan babamın da yardımlarıyla, kase içinde meyveler çizmeyi başarmıştım. en azından başardığımı sanıyordum. resmi okula götürdüm ve hoca saatlerimi harcadığım resme hiç emek harcamadığımı söyleyip bana son bir şans verdi. şimdi o resimdeki ince uzun elmaları gördükçe kadına hak vermeden edemiyorum.
karneyi 5.00 getirmek için her ders gibi, resimden de 5 almam gerekliydi. 3 gün uğraşıp muzlar, elmalar, portakallarla dolu bir kaseye benzeyen bir şey çizmeyi başardım. aslında sadece kendimi kandırmıştım. hoca kesinlikle uğraşmadığımı öne sürüp 2 tane 45 verip bir dahaki sefere bütün derslere aynı hassasiyeti göstermemi isteyerek karneme resim dersini 2 düşürmüştü. dümdüz, inci gibi dişlerin arasında bir çürük olması gibiydi karne. 5'lerin arasında bir tane de 2 vardı. evdekiler önemsemedi tabii bu durumu "amaan ressam mı olacaksın?" dediler. hatta babam "siktir et resmi" dedi. fakat aile her şey demek değildi. hatta ösym için hiçbir şeydi... yarım saatte gidebileceğim ege üniversitesi'ni 0.2 puanla kaçırıp günde 5 saat yol çekmeme yol açan dokuz eylül'e yerleşmem bu resim olayının sonucuydu... surrealizm işte.