sade tasarımıyla gözü en az yoran, boktan içeriğiyle beyni hiç yormayan blog ödülü - 2009

8 Nisan 2010 Perşembe

dr house dizi aşamaları

1- halk arasında kurulan cümle başına en çok ilerleme kat eden bilim dalı olmasına rağmen tıbbın (ve muhtemelen dizide hiç bahsi geçmeyen hacı, hoca ve aktarların), karşısında çaresiz kaldığı bir rahatsızlığın meydana gelmesi. mesela adamın teki bir sabah kalktığında alnından sıçtığını fark eder.

2- tüm tıp dünyasının bir bayram telaşı içinde hastalığa yoğunlaşması ve bir türlü hiçbir sonuç elde edememesi. tabii bu hiçbir sonuç elde edememe sırasında başarısızlığa uğrayacak denemelerin formülleri her haber verildiğinde sözkonusu başarısız denemenin sahibine bol bol dolly zoom yapılması.

3- izleyicinin, dr house'un oralarda bir yere adeta pusuya yatıp orta 3'ten beri bu hastalığın çıkacağını beklediğini hissetmesi.

4- dr house'un olayı öğrenmiş olmasına rağmen tekerlekli sandalyesinde sadece house'a vuran 90 derecelik açı yapan bir ışıkla loş bir şekilde aydınlanan bir odada, sandalyenin üstünde, ipimle kuşağım; sikimle taşağım tavrıyla sigara içmesi. ayrıyetten house dayının her doktorda built-in olduğuna inanılan ortalama ahlak prensiplerine uymayıp cool tavrına rağmen belden aşağısı tutmayan (ya da öyle bir şey) bir kişi olarak yunan tragedyasındaki hamartia kavramına referans çakması.

5- house'un rica minnet ağzını açıp 2-3 bilgece laf söylemesi ve alından sıçma rahatsızlığını termonükleer vertebral kültür şokuna bağlaması ve bu bağlamanın kimsenin aklına gelmemesi.

6- hastanın kurtulması ve house'un hiç siklememesi.

7- istiklal marşı ve kapanış.










her bölüm aynı şey her bölüm aynı şey... bi durun ara verin be kardeşim! mahallenin muhtarlarını bile bu kadar net formüle edemezdim yeter artık klişe klişe nereye kadar?

5 Nisan 2010 Pazartesi

ev pisliği ve ayakla cisim tanımlama

eminim hepimiz biraz iğrencizdir, hayvanızdır. yani evini bok götüren tek kişinin ben olmadığımı biliyorum. evini bok götüren insanla ilgili bildiğim önemli bir veri varsa o da cisimleri ayakla tanımlama yeteneğidir. mesela yerler o kadar otla bokla, börtü böcekle, çikolata paketi, sigara izmaritiyle falan kaplıdır ki zaten loş gelen ışıkta, yürürken ayağa takılmış cisimler pek yakından incelenmez. sadece yanına gidilir, cisim meraktan dolayı ayakla 2-3 tur yuvarlanır, evde başkaları da varsa cismin kimliği hakkında ejderha pulundan kurumuş sümüğe kadar çeşitli spekülasyonlarda bulunulduktan sonra pek ilgi çekici ve eğlenceli bir şey olmadığı konusunda karar kılınır ve uzaklaşılır. peki neden ayak kullanılır? ayak neden hep aşağılanır lan hiç düşündünüz mü? tamam, ayak en aşağıdaki organımızdır (veya öyle olması gerekir) ama o da vücudun naçizane bir parçası değil mi? aynı şekilde bütün gün üstüne oturduğumuz, en pis işleri yaptırdığımız götümüzü de çok aşağılıyoruz ama mesela yerde gördüğümüz pislikleri oraya sürmek pek aklımıza gelmez... demek ki ayak götten bile daha haysiyetsiz bir konumda. mesela bundan sonra kızdığımız birine göt! diye bağırmak yerine ayak diye bağırabiliriz... tabii bu durumda milletçe futbolu seviyor olmamızın da payı büyük olabilir. ortalama bir türk insnaının bir ronaldinhoya, bir messiye dönüşmesi için birkaç saniye yeter. hatta siz sevgili blöğ yazarları için bir de güzellik yapayım ve o ayağınızla oynadığınız pisliğin ne olduğunu söyleyeyim: muhtemelen, ayak teriyle yapış yapış olmuş halıdaki pamukçukların toz zerreleri ve insan kılı-tüyüyle birleşmesi sonucu oluşan o gri tonlarındaki olay. hatta bazı oral dönemden saplantılı olduğunu düşündüğüm insanlar o sihirli cismi görünce öğürme krizine giriyor. onu yemeyeceksin ki lan! uslu uslu oyna işte ayağınla