sade tasarımıyla gözü en az yoran, boktan içeriğiyle beyni hiç yormayan blog ödülü - 2009

17 Aralık 2008 Çarşamba

sims 3 türkçe çıksınmış

türkiyedeki bir sims sitesi sims3'ün türkçe çıkması için imza topluyormuş. buradan kendilerine bir tarafımla gülmek istiyorum! ulan hepiniz her türlü ankette, konuşabildiğiniz diller'in altında ingilizceyi de işaretlemiyor musunuz? lafa geldi mi çatır çatır ingilizce konuşuyordunuz noldu? çözemediniz dimi sims'i!!! adam işe gitti geldi karşına orhun yazıtları gibi bi yazı altında 3 seçenek cleanse funkotron, invent a new seductoliquid, cancel diye 3 seçenek çıktı (seçenekler sıçmasyondur) hep cancel'ı işaretledin dimi çakaaaaaal? yeri geldi arkadaşların yanına geldi delikanlılığa bok sürdürmemek için rastgele birini işaretledin kariyer seviyen yerle bir oldu dimi!!! yemezler koçum yemezler! oturup ağla şimdi veya sims3 türkçe çıkarsa orijinalinden 5 tane alcam diye adak ada! işte yalancılığın sonu! köftehor seni!!! emo seni!!!
buradan sizlere sesleniyorum: onun için imza toplayacağınıza çapraz koyulan eşyaların da sim'ler tarafından kullanılabilmesi için imza toplayın!

16 Aralık 2008 Salı

80'lerde gocuk olmak




80'lerde gocuk olan herkes hatırlar. eskiden ne güzeldi sobalı evlerde sobanın yanmadığı bir odadaki askıya asılmak, sonra dışarı çıkacak kişinin şanslı gocuğuysanız soba yanan, televizyonda ninja turtles seyredilen, çılgın atan disko gençliğinin anlamsız bir şekilde public enemy, manowar dinlediği odaya alınıp giyilip gitmek, evin bahçesinde reno toros, mekap ayakkabılar, kames toplar falan görmek, o sıcak mahalle bakkalından dehşet içinde şahit olduğunuz önce alışveriş sonra fiş geyiğinden sonra alınan finger bisküviyi döke saça yiyen nalet sahibinizin bisküvi kırıklarını ceplerinizde hisetmek cidden güzeldi... gocuğun gocuk olduğu zamanlardı o zamanlar... küresel ısınma falan bu kadar etkili değildi o yüzden sahibi ısıtmak maharet isterdi şimdiki gocuklara bakıyorum da 24 saat kaloriferin başındalar peeeh!!!

13 Aralık 2008 Cumartesi



bu resmin niteliği hakkında bir yorum yapmayacağım. beni ilgilendiren bu resmi ve altındaki yazıyı gazeteye basan habercilik anlayışı. "fenerbahçe lider olunca işlerim arttı" demiş kadın. acaba bu bilginin neyimizi ilgilendirmesi gerektiğini düşünerek yayınlamışlar merak ediyorum. mesela fuhuş yapan bir kadın yakalandı diyelim. bu bile başlı başına saçma gerçi ama onu kanunla falan kabul etmiş sayılalım. bu kadının fenerbahçe eşofmanı giymesi ve fenerbahçe lider olunca işlerinin açılmasının bizi ilgilendirdiğinin düşünülmesi fikrine nasıl katlanıp hala bu gazeteyi binlerce kişi almaya devam ediyor anlayamıyorum. tamam, kadın böyle bir açıklama da yapabilir gazetecilere fakat bu neden yayınlanır? demek ki okuyucu böyle şeylere rağbet ediyor. çok yazık.

biz nasıl bir milletiz? 2

anlamıyorum neden milletçe kendimize has bu kadar belirgin özelliklerimiz var? çok sevdiğimiz bir şey varsa o da fbi, cia, mossad gibi kurumlar hakkında atıp tutmak, onların çok güçlü olduğunu irdeleyip durmaktır. şöyle ki, 6 yaşındaki çocuktan 35-40 yaşındaki amcalara kadar herkes bu konuda ne kadar bilgili olduğunu ve olan biten her şeyin ne kadar farkında olduğunu son derece umursamaz ve soğukkanlı bir şekilde ortaya koyar. mesela birisi fbi hakkında bir şey söyledi diyelim. bu konuda atıp tutmanın sınırı yoktur bizde. fbi ajanlarının şu dakika kapıyı kırıp sen sims oynarken kollarını arkanda kelepçelemesinden tutun da bir koç yiğit, bir siteyi çökertti diye yine fbi'ın türkiye'ye internet erişim yasağı koymasına kadar değişik ölçülerde sallamak gibi bir zevkimiz olduğu aşikâr. burada sorgulamak istediğim fbi'ın bunları yapıp yapmayacağı değil, insanımızın neden bu konuda her şeyin farkında olduğunu kanıtlama gereği duyduğudur. örnek olarak şöyle bir yorumu paylaşmak istiyorum



burada büyük ihtimalle "misafir" bahsettiği amacın kendi de farkında değil çünkü gereksiz bilgiyi uzun uzadıya anlatırken asıl amaç dediği şeyi çok iyi bildiği izlenimini vermekle yetinmiş. burada bu amacı bilmek ya da bilmemek de önemli değil aslında. bu tavrı gösteren tek kişi de değil... hepimizin tanıdığı tonla insanın bu şekilde eğilimleri vardır. her ne kadar kimse böyle şeyler anlatan kişilere sesini çıkarmasa da bu durumun farkına varanlar ikiye ayrılır: farkına vardığının farkına varanlar ve farkına vardığının farkına varmayanlar. bu ikisinin ise iki ortak notktası vardır: birincisi tabii ki böyle bir ezik kompleksinin farkına varmak, ikincisi ise böyle atıp tutan arkadaşların hevesini kırmamak.
bu, diğer ülkelerin gizli servislerinin yapabileceklerini anlatmaktan zevk alan insanların kendi ülkelerinin istihbarat teşkilatları veya askeri örgütlenmelerinin yaptıklarını anlatmaktan da zevk alması durumu bambaşka bir yörüngeye sokan bir noktadır. yani aslında bu arkadaşlar için dış ülkelerin veya kendi ülkelerinin güç efsaneleri arasında fark yok. bu yüzden onlar için önemli olanın bunlar hakkında bilgi sahibiymiş gibi davranmak olduğu anlaşılabilir. fakat değil.
burada karşı tarafa asıl çaktırılmak istenen güce yakınlıktır. kişi karşı tarafa bu konularda aslında daha çok şey bildiğinin mesajını vererek güce ne kadar yakın olduğunu, kendisinin güçlüler dünyasından olduğunu belirtmeye çalışır. erkek kültü de diyebiliriz bu duruma. dikkat ettiğimizde bunları son derece umursamaz bir şekilde anlatan kişilerin kesinlikle güce tapan, kendisini sürekli ezen güçlere itaatte kusur etmeyen kişiler olduklarını görebiliriz. bunlar aynı zamanda fiziksel olarak da sürekli güçlü görünmeye çalışan kişilerdir çünkü derinden bir korku hissederler.
tabii bir güçten bahsedebilmek için bir nesneden de bahsedebilmek gerekir. çünkü güç ancak yöneltileceği bir nesne olursa var olur. işte bu yüzden belirli güç mitlerinin versiyonlarını yaratarak her fırsatta birilerini "korkutma" ihtiyacı hisseder bu kişiler. aslında bu durum da bizi yine sadomazoşist tarafımıza götürür. yani birisi giderek sapıttığımızı söylerse gerçekten haklıdır.

12 Aralık 2008 Cuma

biz nasıl bir milletiz?


dün kipa alışveriş merkezine gitmiştim. spor reyonundaki rafların birinde, dünyanın hiçbir yerinde satılmayan ürünler kategorisine giren top pompalarından gördüm (şu basketbol topu şişirmeye yarayan araçlardan) ve almaya karar verdim. fakat alışveriş merkezlerine dadanan birkaç barbar yaratık, kuzey denizlerindeki korsanlık aktivitelerinden ve artık amerikada saldıracak yerlinin kalmamasından fırsat bulmuş olacaklar ki salihli kipa'ya dadanmışlar. tam da makatlarının deliğine uyacak bir ürün ararlarken top pompalarının yanında pompanın ucunun topun sibobuna uyması için verilen metal iğnemsi parçayı beğenmişler belli ki. tabii barbar bunlar... öyle 1-2 taneyle yetinecek değiller. yani eve gittiğinde bidondan rom içip karısını çocuklarını döven barbarlardan bahsediyoruz... işte bu barbarlar, dağdaki mağaralarına gitmeden önce taa rafın en arka taraflarındaki sibop paketlerinden bile bu iğneyi çalmışlar.
sayın barbarlar;
buradan size sesleniyorum. ben ve beraberimdeki birkaç kişi annelerinizin mesleği hakkında uzun spekülasyonlarda bulunduk. eğer bu yazıyı okuyorsanız ve elinizde o iğnelerden varsa lütfen sert bir zemine dik konumda yerleştirip üstüne oturun. biliyorum sizi tatmin etmez ama böyle bir şeyi, üstelik 2 liralık pompanın içinden çalmayı, daha mantıklı bir zemine oturtamıyorum. sevgiler...

9 Aralık 2008 Salı

kendinizi özel hissetmeniz için bambaşka bir ürün

tamamen tarafımca kirletilmiş, bozulmuş, tekmelenmiş, yumruklanmış dünyanın en kirli laptop'ını satışa çıkarıyorum. bütün insanların her şeyin yenisini alıp kirlettikçe, eskittikçe deli gibi üzüldüğü bir dünyada bu hüznü yaşamamak için kaçırmamanız gereken bir fırsat. hatta temizleyip tamir edebilirseniz sevinebilirsiniz de! bu fırsatı kaçırmamak için yapmanız gereken şey çok basit: hemen benimle iletişime geçip 1500 euro'yu hazırlayın çünkü biliyorsunuz böyle özel duyguları yaşamanın bir bedeli vardır.


toshiba!! en sağlam marka. torunlarınıza bile kullandırabilirsiniz.


touchpad'in üzerindeki pisliklere ve kollarımın bıraktığı izlere dikkat


her toz zerresinde emeğin yansımalarını görmek mümkün


tuşların altına doluşan toz toprak ve ölü böceklerin klavyenin altında tampon bölge oluşturmasıyla artık geceleri evdekilerin beyinlerini zonklatan tuş sesine son


2 SÜPER HEDİYE!!!


lcd ekran, aldığı hasarlar sonucu artık göstermemeye başlamıştı... fakat bu bizi pes ettirebilir miydi? tabii ki hayır! önce monitörü üst kısmından sıkınca ekranın düzeldiğini fark ettim. sonrası ise bunu sürekli kılacak bir sistem kurmaktı. imdadıma annemin çamaşır mandalları yetişti! başta tek mandal yetiyordu ama daha sonra birkaç tane mandalı stratejik noktalara yerleştirmek gerekti. VE İŞTE MÜJDELİ HABER! bu mandallara hiçbir ücret ödemeden sahip olabileceksiniz!!!


VE 2. SÜPER HEDİYE: kesinlikle hiçbir yerde satılmayan, paha biçilemeyen bir adet mmc kart çevirici!!!

bütün bu sistem ve 2 muhteşem hediye sadece ama sadece 1500€!!!
Rukneddîn Cevdet Kekremsi... Sizi düşünür...

7 Aralık 2008 Pazar

kişisel bok çukuru okurlarının kafasını bozanlar kendileri kaybedecek

hepimizin bildiği gibi, kafa bozulması günümüzde çok sık karşılaştığımız bir sorun. bununla başa çıkmak ve zihninizi rahatlatmak için kafanızı bozan insanlara yapabileceklerinizin listesini çıkardık. işte intikam elementleri.

1- kocaman bir dildo alın ve aluminyum folyoyla sardıktan sonra hedefin çantasına koyun. güvenlik cihazlarından geçerken ciyak ciyak ötecektir ve paket açıldığında ta-taaa!

2- hedefin aracının altına motor yağı boşaltın. böylece kurbanınız aracının yağ sızdırdığını düşünecek ve onu her seferinde tamire götürecektir ve bunu sürekli yapmaya devam ederseniz yesyeni arabasını değiştirmeye bile varabilir.

3- harcayacağınız paraların üstüne cinsel içerikli mesajlar yazıp altına kurbanınızın telefonunu yazın.

4- 9 sayfalık saçma sapan bir yazı bulun ve bunu kurbanınıza arka arkaya fakslayın. en sonunda kurbanınızın kağıdı bitecektir. tabii kağıtta telefon numaranızın çıkmamasına ve caller id'yi kapatmaya dikkat edin.

5- (en süper olanı) köpek düdükleri vardır. sesini insanlar duymaz ama köpekleri deli eder. gece 2-3 gibi kurbanınızın evinin yakınlarına gidin ve bu düdüğü çalın. köpekler kafayı yiyecek, kurbanınız onları susturmak için uğraşırken siz de vencııınnss vencııııınnnss hahahahahahahahaaaa diye kahkahalara boğulacaksınız.

allah rızası için bu yazıyı okuyun ve tanıdığınız herkese gönderin

internette bu acayip diyalogları ve sözleri falan depolayan sitelerin birinde böyle bir yazıya rastladım. anlamayan olursa haber versin çevireyim kendilerine ve allah rızası için bunu tanıdığınız 41 kişiye gönderirseniz ipod kazanıyorsunuz...

I was sitting near this group of black guys at a table and they all had tucked in shirts and shit, looked educated, I think they were studying calculus or something and across from there, there was another table with a bunch of white guys, all ghetto looking, three of them wore fucking grills, sagging pants, and one was playing some 50 cent ringtone or some shit going "yeah boiiii" and one of the black guys in the table next to me muttered "fucking niggers"
I choked on my fucking jolt cola


http://qdb.us/?search=80675

6 Aralık 2008 Cumartesi

çizgi romanı bir boka yarar bir tür olarak görmeyeniniz veya gücünden haberi olmayanınız varsa mutlaka bu kitaba bir baksın. çizgi romanın çizgi film veya storyboard olmadığını anlamak için bile okunası bir kitap. zaten başındaki "önce yazı, sonra çizgi" uyarısı da bir şeyler anlatıyor bize. ümit kireççi tiyatroyla da ilgilenen biri olunca dramatik yazarlık ve çizgi roman yazarlığı arasındaki benzerliklere de değiniyor. aslında senaryo yazmayı düşünen birisinin yaratacağı durum ve karakterleri oluşturmadan önce bir bakması gereken kitaplardan. tavsiye ediyorum...

29 Kasım 2008 Cumartesi

kıyamet alametleri vcd seti



ulan manyak mısınız? diye sormak istiyorum. böyle bir seti insan neden derler, neden satar? gerçi en başta bunu sorgulamak lazım. çatır çatır satıp milyarları götürüyorsunuz işte pezevenkler! üstelik bunu allah yazdı demiyor musunuz? kuran ayetlerinden, hadislerden falan çıkarım yapıp sonra bunları vcd haline getirip paraları götürmüyor musunuz? fikri veren tanrı, hayran kitlesini oluşturan peygamber, kaymağı yiyen sen... bu mudur o büyük ahlak anlayışınız? ne bir boka yeni bir yorum getirmişliğiniz var, ne bambaşka bir şey ortaya atmışlığınız var. bizim zaten bildiğimiz şeyleri "üstün animasyon teknikleriyle" görselleştirmişsiniz. dağlar hareket ediyor, güneş batıdan doğuyor, gökdelenler pörtlüyor, 1200 yaşına kadar yaşayıp bizi bilgisayar karşısında her gördüğünde küfür eden yaşlılara saygı gösterilmiyor, komşuluk ilişkileri kalmıyor, kızlar götünü başını açıyor falan... bunların üstün animasyon teknikleriyle hazırlanması sonucu bize giren çıkan ne merak ediyorum. v gibi binaların temellerine bombalar yerleştirip büyük gökdelenleri aşağı mı indireceğiz? kızlarımız bir anda gaza gelip tesettüre mi bürünecek? dağları çelik halatlarla direklere mi bağlayacağız? yaşlılarımızı sırtımıza alıp ekvatorun çevresinde 7-8 tur atıp kim en iyi tur zamanına ulaştı diye mi hesaplayacağız?

hadi hepimizin bildiklerini veya bir şekilde aşina olduklarını bize sattılar parayı kaldırdılar diyelim... asıl önemli noktaya geliyoruz. böyle bir sete ihtiyaç duymak nasıl bir psikoloji gerektirir? insan neden üstünde güçlü bir otoritenin olduğunu hissedip onun korkusuyla titremek ister? tabii bunu dışarda söyleseniz hemen önünüze bir koç yiğit atlayıp suratınıza kezzap attıktan sonra "allah olmasaydı havasını soluduğun bu dünya olur muydu bre gafil?" şeklinde bir retorikle sizi sorgulamaya başlar. havadaki oksijeni, bitkileri, hayvanları falan o yaratmış. tamam yaratmış olabilir de yani oksijen olmasa milyon yıla dayanan bir zamandır insan var olur muydu? yani insanı var ettiyse ön koşul olarak bazı şeyleri de yaratmış olması gerekmez mi zaten? bu noktada evrim teorisinden falan hiç bahsetmiyorum bile insan zınk diye dünyaya indirildi varsayıyorum. gerçi asıl konu bu da değil... asıl konu insanların genelindeki sadomazoşist anlayış. bu durumu kendi anne-babanızda veya akrabalarınızda bile gözlemleyebilirsiniz. çoğu insanı hayata bağlayan şey ezmesi gerekenleri ezip, eteğini öpmesi gerekenlerin eteğini öpmesi aslında. mesela bizim zorumuz ne ki bayrağımız için canımızı veririz türünden laflar ediyoruz? kendimizi yok ederek faydalı olduğumuzu sanmak neden? aslında devletten bizi kısıtladığı için, bizi otoritesiyle yok edip üstüne bir de paralarımızı topladığı için nefret etmemiz gerekmez mi? askerliği bizi tamamen yok edip halka arz ettiği için reddetmemiz gerekmez mi? her türkün asker doğması neden? veya daha geniş bir şekilde, neden türk olmaktan gurur duyuyoruz? bütünün parçası haline gelmekten zevk almak, yok olmak neden?

öyleyse, bu bağlamda düşündüğümüzde "laik" diye bir kelime de kendi kendisini yok ediyor. din ve devlet birbirinden ayrılamaz çünkü ikisi de aynı şekilde işliyor. ikisinin de hitap ettiği kitle aynı aslında. 2 çocuğumu şehit verdim 2 tanesi de sırada bekliyor diyenle allah öyle uygun gördü bina çöktü kızımız öldü, şehit oldu şikayetçi değiliz diyen arasında hiçbir fark yok. ikisi de en tepedeki sapkınlara hizmet ediyor. yani sapkın derken gerçek sapkın. kendisini çıplak bir şekilde sandalyeye bağlatıp saatlerce kırbaçlatan ve sonra birinin ağzına dışkısını bırakan biriyle aynı duyguları taşıyan gerçek bir sapkın... bunların devletin en üst noktalarına gelmesini sağlayan da zaten böyle duygulara sahip olmaları. buradaki durumun daha da net anlaşılması için pier pasolini'nin salo or the 120 days of sodom filminin seyredilmesi tavsiye edilir.

ayrıca konuyla ilgili olarak, theodor adorno'nun türkçeye de çevrilen "minima moralia" kitabının başlarındaki denemeler bu yok oluşun seri üretime uygunluğunun ve kapitalizme nasıl hizmet ettiğinin anlaşılması açısından önemli. yani durumun bir de bu boyutu var. bizim bu "düzen" içindeki biri olmamız işadamlarının da ine yarıyor. daha az sermayeyle daha büyük kârlar elde edebiliyorlar bu durum sayesinde.

aslında blog yazmak, ve hatta klavye kullanmak bile bu bütünün parçası olma mantığının bir uzantısı sayılabilir ama bunu boşverelim en azından daha masumdur. demek istediğim, "kıyamet alametleri vcd seti" diye bir cismin olması toplumun çoğunluğunun ne kadar sadomazoşist olduğunun göstergesidir. vatan, millet, din kutsaldır onlar için canımızı veririz. onlar bizi becerdikçe de sesimizi çıkarmaz, sevinç ve gurur gözyaşları dökeriz. belki bir kıyamet alameti varsa o da kıyamet alametleri vcd setinin ortaya çıkmasıdır.

23 Kasım 2008 Pazar

olimpiyat ruhu

2008 pekin olimpiyatlarındaki en iyi kareler olarak seçilmiş fotoğraflardan bazılarını olimpiyat fotoğrafçılığı ruhunu daha yakından tanımak amacıyla sizlerle paylaşıyorum. çok iyi yakalamışlar ayrıca da tebrik etmek gerekir.



tanımayanınız kaldı mı?


ordan çıkan şey bir şemsiyenin sapıysa çok kötü


bunda pek bir şey yok


fotoğrafçıların cheerleader fantaazisi


az daha girseydin biraz uzak kalmış sanki


bu resmi çekmekte bir şey yok da en iyi resim olarak seçmek ilginç


brezilyadan çıkmasa şaşmak lazım zaten


iyi yakalamışsın dostum

bez bebek


efendim böyle bir fenomen var. sihirli annem denen beyin bulandırma seansları (veya sekansları) bütünüyle başlayan bu fantastik öğeler içeren dizi yapalım modası günden güne artarak büyümüştür. aslında bcür cadıyla başlamıştır ama böyle şeker gibi çocuklar, range roverla gezip tozan özel okullara giden tipler bücür cadıda yoktur... daha çok bir kro retoriğinin geçerli olduğu bir mahallede gelişen trajierotik olaylar anlatılır orada... neyse bu furyaya selenayı falan ekleyebiliriz. ayrıca selenanın çekildiği, insanların mini etekle gezdiği okulun ben orta 3'teyken benden saklanmasını hala içime sindiremem. neyse yine konuyu dağıtmadan bu türün bir başka versiyonuna, bez bebeğe geçmek istiyorum çünkü o apayrı bir şey... bundan önceki dizi konseptimizi tanımlayan temel özellikler nelerdir? haftada bir bölüm yayınlanır, onlarca saatin sıkmaması için sürekli bir macera olması gerekir, bir düşünce biçimi veya sanat akımıyla uzaktan yakından ilgisi yoktur, başına sonuna reklam veren firmaların büyüklüğü ile dizinin kalitesi ters orantılıdır falan... bez bebek bütün bu standartları yerle bir eden bir dizi. bir kere anlamadığım şey şu: günün 20 saati falan yayınlanacak kadar bölümü nasıl çekiyor bu insanlar? yani bildiğim kadarıyla bir günde 24 saat var. ne zaman fox'u açsam ekranda bez bebek! mesela ntv sporda maç seyrediyorum devre arasında geri dönüyorum bez bebek! bbc'de haberlere bakıyorum (evet bbc... yani evet öyle işte) haberler bitince açıyorum bez bebek! kitap okuyorum, 70-80 sayfa okuyunca gözlerim yoruluyor bakıyorum yine bez bebek! ulan nasıl çekiyorsunuz bu diziyi? şimdiye kadar 3 tane diziye büyük saygı duymuşumdur: birincisi south park. çünkü gerçekten her bölümüyle yerlere yatıran bir dizi... 2.si bücür cadı. insan seyrederken o dizideki hayatlardan birine sahip olmadığı için şükrediyor. yuv şehriye konim yuw diye etrafta dolaşmadığına, arkasından elinde yaprak sarmasıyla abbaasshh abbaashh diye koşan wagner'in nibelungen yüzüğü'nden fırlamış bir kadın olmadığına (ayrıca kendimi neden yunus bülbül'le özdeşleştirdim bilmiyorum) şükrediyor mesela...

saygı duyduğum 3. dizi ise mahallenin muhtarları. o kadar tekdüze, hiçbir özelliği olmayan, mal bir toplum olduğunu kanıtlamak için çekilmiş doktora tezi niteliğindeki bir dizinin bu kadar tutuluyor olması şaşılacak şey. bu dizideki sığlığa, mekanikliğe falan bakarak bizler hayatı final destination tadında yaşıyoruz bence. mesela birine kötü bir şey söyledin mi küsüyor, gönlünü aldın mı barışıyor falan bu dizide.

o yüzden bu üçünün dışında 4. sıraya da bez bebeği koymak durumundayım. o da hala çözemediğim için... çözebilen varsa haber versin

harddiskinizin kıymetini bilin

22 Eylül 2008 Pazartesi

ekmek zararlı!!!

- dünya üzerindeki suçluların %98'den fazlası düzenli ekmek kullanıcısı
- ekmek tüketilen evlerde yetişen çocukların yarısı, testlerde ortalamanın altında sonuçlar alıyor
- dünya üzerindeki suçların %90'ından fazlası işlenmeden önce suçlunun ekmek aldığı biliniyor
- ekmeğin hamur diye bir maddeden yapıldığı biliniyor. bu maddenin 150 gramı bir fareyi boğarak öldürmeye yetiyor. yapılan araştırmalara göre, ortalama bir insan ise 1 ayda bundan çok daha fazlasını tüketiyor.
- ekmeğin olmadığı ilkel kabile üyelerinde kanser, alzheimer, parkinson gibi hastalıklara yakalanma riski oldukça düşük
- ekmeğin ayrıca bağımlılık yarattığı sanılıyor. laboratuvar ortamında sadece suyla beslenen deneklerin ekmeksizliğe en çok 2 gün dayanabildiği ortaya çıktı.
- ekmek genellikle, daha sert olan, yağ, çikolata, bal, reçel gibi zararlı maddelere geçiş için kullanılıyor.
- ekmeğin suyu emdiği kanıtlanmıştır. insan vücudunun %90'ı da su olduğuna göre gerisini hesaplayın
- yeni doğmuş bebekler ekmekten boğulabiliyor
- ekmek yiyenlerin çoğu bilimsel verilerle sallamasyon bilgiler arasındaki farkı anlamakta zorlanır

31 Ağustos 2008 Pazar

canım ailem

işte admininizin küçüklüğü... ben böyle güzel bir aile ortamında yetiştim. benim bir de abim varmış o silahla oynarken vurmuşum

25 Ağustos 2008 Pazartesi

22 Ağustos 2008 Cuma

gençlere taktik verirken


bendeniz... kendimi tanıtmaya gerek yok basketbol konusunda bir otorite olduğumu bilmeyen yoktur. burada genç öğrencilerime, bilgime ve şefkatime muhtaç olan geleceğin basketbolcularına nereye şut atmaları gerektiğini gösteriyorum... tabii korkmuş ufaklıklar doğal olarak ben biraz büyük olunca

21 Ağustos 2008 Perşembe

stop! hammertime! firefox eklentisi

mc hammer'ın literatüre kazandırdığı ölümsüz söz stop hammertime firefox'unuzda!!! bir siteye girmekten vazcaydığınızda yukarda stop'a bastığınızda stop! hammertime! diyor mc hammer dayımız. hatta varyasyonları olsa kentaçdiz de dese ne iyi olur

buradan indireblin
https://addons.mozilla.org/en-US/firefox/addon/974

20 Ağustos 2008 Çarşamba

yellow dog kullanmanın dayanılmaz hafifliği


bilgisayarın, remote procedure bilmemnesi gibi microsoftun bütün siberpunk özentisi yaratıklara gelin size ne güzel açık yarattık buradan bütün windows kullanıcılarının ağzına sıçın diye yarattığı hede yüzünden boku yemesi sebebiyle playstation'a kurduğum yellow dog linux'a muhtaç olmuş bulunmaktayım. aslında windowstan daha iyi yönleri var şüphesiz ama bağladığım televizyon normal tüplü bir tv olunca bu satırları yazarken gözlerime sıçılıyor. ama yine de bir post da linuxla gireyim onun da canı çekmesin diye can sıkıntısını yenmeye çalışmaktayım. buradan remote procedure call kurbanlarına bir çift öğüt vermek istiyorum. windows günün birinde böyle bir hatayla geri sayıma geçer ve geri sayım sonunda bilgisayarınızı kapatırsa hiç heyecana kapılmayın. bilgisayarınızın internetle olan bütün bağlantılarını kesin ve administrator hesabıyla oturum açın. bütün verilerinizi dvd'lere veya daha farklı depolama olaylarına yazdıktan sonra harddiske atom bombasını atın. size benden abi tavsiyesi. gerçi hiç windows kullanmamak lazım bu bill gates ibnetoruna para kazandırmamak lazım ama laptop'la paket halinde satılıyor şerefsizin programı. aslında bir ürünün yanında başka bir ürünü kullanmaya özendirmek veya kullanmak zorunda bırakmak yasal değil ama adamlar bunun da çözümünü bulmuş. bildiğimiz windows cd'sinin üstüne toshiba kendi amblemini basıyor ve hiçbir windows ibaresi yok. sadece toshiba m40x bilgisayarlarda çalışır şeysi de yazdı mı al sana mütemmim cüz statüsü. lan ne çakal adamlar be. burada toshiba yetkililerini bir kez daha tebrik etmek istiyorum. o laptop ne tekmeler ne yumruklar yedi 4 yıl boyunca ve hala sapasağlam. gerizekalı windowsu her yıl yeniden kurmak gerekli ama... neyse yellow dogdan yazı yazmanın dayanılmaz hafifliğiyle sizlere veda etmek istiyorum... ayrıcana hd televizyonunuz ve ps3'ünüz varsa windowsu falan çöpe atabilirsiniz 100000 kat daha güzel yellow dog. oyun moyun oynamıyorsanız ideal. içinde open office, gaim, thunderbird falan da kurulu durumda zaten. www.ydl.net adresinden iso formatındaki dosyasını indirebilir, dvd'ye yazabilir, çileli bir süreç de olsa makinenize kurabilir, eşe dosta yeni bilgisayar aldım diye hava atabilirsiniz (hayvanlığın da böylesi). sd tv ile de iyi körlükler

19 Ağustos 2008 Salı

küpe.html



tasarımı yapanı tebrik ediyorum. dişi olsam gider bunlardan direkt alırdım. bulamasam yaptırırdım

blogumuzdan bir habercilik başarısı daha!!!


atv'nin müziklerini hazırlayın çünkü bu olay baya ses getirecek!!! beyinsiz blog yine söylenemeyenleri söylüyor, gözden kaçanları yakalıyor dünya yerinden oynuyor!!!

NEO OLACAKLARI BİLİYOR MUYDU?
matrix'te neonun evraklarına bakarken pasaportunun son kullanma tarihine dikkat ettik! bu tarih 11 eylül 2001!!! evet yanlış duymadınız 11 eylül 2001

tabii o zamanlar neo diye bir şey yok hala thomas anderson bizim adamımız. öyleyse bunu kim ayarladı? akla gelen ilk isim tabii ki morpheus

salihlideki dükkan isimlerindeki yozlaşmışlık

haha giyim diye bi yer var salihlide, inanılmaz. insanlar uğruna kavgalar çıkarıyor. piuuuvv inanamazsın. biz ailecek ordan giyiniyoruz. hell yeah süper

pis yedilinin yenilmez armadası: mutlu

futbolda brezilya, basketbolda abd, 100 metrede usain bolt, yüzmede michael phelps, masa tenisinde çin, cimnastikte rusya, halterde türkiye (bana bu yıl demeyin), türkiye liginde galatasaray, sokakta basketbolda ben neysem (illa yapacam bunu) pis yedilide mutlu oymuş. bugün onu anladık... herif 3 kez bitti; 1.'sinde 7 ile, son ikisinde valeyle bitti. önümüzdeki olimpiyatlarda pis yedili de olursa mutlunun ne kadar altın varsa silip süpüreceğinden, hatta olimpiyat komitesinin kendisine beşi bi yerde takacağından hiç şüphem yok. şimdiki videoda yine valeyle bitti ve daha öncesine 2 tane joker yemiş olmanın dayanılmaz hafifliğiyle giren 141 puanın daha da dayanılmaz hafifliğiyle 2 katının girmiş olması beni çökerten temel faktör oldu.


18 Ağustos 2008 Pazartesi

insan - kedi arasındaki mesafe / aptalca söz grafiği



LEJAND (kelime budur ya sırf bu kelimeyi kullanmak için bu resmi seçtim)

intelligence: zekâ
inanity of statements: sarf edilen sözlerin aptallık seviyesi
far: uzak
near: yakın
human: insan
proximity: uzaklık
to: -e, -a
cat: kedi
you: sen
are: hah göt oldun mu dediğinizi duyar gibiyim. evet, oldum

17 Ağustos 2008 Pazar

arka plandaki sarhoş elemana dikkat

resident evil'daki zombiler gibi adam bir de televizyona çıkacam diye yırtınıyor zuhausdhaudhada büyük adamsın be!!!



Drunk Russian... MADE MY DAY:))) - Watch more amazing videos here

michael phelps



şimdi michael phelps diye bir fenomen var. hayvan gibi yüzüyor herif. tabii her hayvan gibi değil. su hayvanları gibi. mesela bizim sporcularımız genelde gergedan gibi yüzdüğü için sonuncu oldu. su üstü 100 metrede usain bolt neyse su yüzeyinde phelps o... veya basketboldaki abd milli takımı... neyse herif yüzmede 8. altın madalyasını aldı. 8 altın madalya!!! öh, höst, çüş, oha gibi olimpiyat ruhunu yansıtan 8 tepki bulunabilir. neyse, belli ki bu herife ne yedirdiler lan? sorusunu soran tek kişi ben değilim. nette her yerlerde şu sıra michael phelps diyeti var. onu burda açıklayacağız!!! evinizde denemeyin yine de

kahvaltı
- 3 tane, peynir manyağı edilmiş kızarmış yumurta sandviçi
- marul
- domates
- kızarmış soğan ve mayonez
- 2 fincan kahve
- 5 yumurtalı omlet
- 1 kase öğütülmüş mısır
- 3 dilim pudra şekerli fransız usulü kızarmış ekmek (bu ne lan)
- 3 damla çikolatalı gözleme (3 damla çikolata değil, 3 gözleme)

zaten bunları hazırlayıp bitirene kadar öğle olacağı için hiç ara vermeden öğle yemeğine geçilir. hatta zaten bu kahvaltının devamıdır. tek farkı öğleye denk gelmesidir.
- yarım kilo ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ makarna (çok zengin olmalı)
- mayonezli beyaz ekmekle hazırlanmış peynirli ve jambonlu sandviç (2 tane olacak)
- 1000 kalorilik enerji içeceği

akşam yemeği
- yarım kilo daha makarna
- bi büyük pizza
- birkaç enerji içeceği daha

sonra bir geğirince camlar aşağı insin

işte gerçek michael phelps:

16 Ağustos 2008 Cumartesi

bu sözler sarf edilmiş

"Ramazan bizim estetik tarihimiz"
petek dinçöz

buna gerçekten bir yorum yapamıcam. tamamen kaybolmuş durumdayım. ses kaydının bulunup çok dikkatli bir şekilde analiz edilmesi falan gerekir. belki tersten dinlendiğinde şeytani şeyler çıkıyordur kim bilir

"
Ay ne güzel! Bugün hem kadınlar, hem erkekler çoğunlukta."
esra özmen

"Acele etmeyin, 5 saniyeniz var."
tarık tarcan

"Müzikte tek eksiğim, opera."
doğuş

ha geri kalan tam dimi? beethoven da kliplerinde parande atardı mesela

"Mesela yolda bir ördek görüyorsun. Ördek kafasını kaldırıp, tanıyor. İbrahim Tatlıses o kadar büyük bir insan"
mahmut tuncer

şimdi bi dakka!!! bu sözü büyük üstad söylediği için burada bir parantez açmak istiyorum. demek ki bu adamın o kadar pastoral bir dünyası var ki yolda ördek görüyor adam. mesela düşün bütün ilgili uzuvları yerinde bir kro olarak siyah bmw x5'inin koyu renkli camlarının arkasından bakıyor üstadımız ve kırmızı ışıkta beklerken ne görsün!!! karşıdan karşıya ördekler geçiyor. ördek sürüsü yeşil ışık süresince geçemiyor tabii ve ördekler için yeşil sönüp kazlar için mavi yanıyor (esrarın etkisi de büyük tabii bu görüntüde) en sonunda yan koltukta oturan ibrahim tatlıses dayanamıyor ve kafayı camdan çıkarıyor. hemen kamera kendisine odaklanıyor ve ibrahim tatlıses halka sesleniş konuşmasına başlıyor. tabii bozuk aksanı yüzünden bi bok anlamak mümkün değil ama ördekler hemen tanıyor bu sesi!!! ne de olsa ibrahim tatlıses büyük insan! ördeklerden biri gelip imza alıyor falan. tabii bunları hep mahmut tuncer görüyor. sonra ilerden iki tane motosiklet ışığı beliriyor ve mahmut tuncer ibrahim tatlısese diyor ki "bah şinci hele nası geçiyoré aralarıydan" ibrahim tatlıses cevap vermeye kalkıyor: "hele la gamyon laa" tabii öküz kadar x5 öyle zınk diye duramaz kaldı ki lsd'nin etkisi altındaki hippie sanatçı mahmut tuncer frene dokunmuyor bile karşıdan gelenin motosiklet olduğundan çok emin. ve sonunda ne mahmut kalıyor ne bir şey

"Vejetaryenim ama kebap yemek beni rahatlatıyor."
burhan öçal

"O kadar pozitif ve o kadar nötrüm ki!"
tuğçe kazaz

moronca - türkçe tercümesi: o kadar zenginim ve o kadar boşum ki

"Hastalığa büyük saygım vardır."
ibrahim tatlıses

sen nasıl bu kadar meşhur oldun sanıyorsun?

"Kur'an-ı Kerim'i anadilim gibi bilirim."
harika avcı

tanrı ölünce adaylığını koy bari buralarda harcanıyorsun

"Ben Türkiye'nin en iyi kalçasıyım."
zeynep mansur

zaten geri kalanda bir şey olmadığı çok açık

"Kalbim boş, beynim boş!"
seren serengil

14 Ağustos 2008 Perşembe

öylesine



burada pek kıymetli dostum fikreddîn ruğşen tezekel'in bir serbest stil davul çalışmasını görüyoruz. kendisine hûrmetlerimi sunuyorum

12 Ağustos 2008 Salı

samsung dance


baya müthiş gösteri hazırlamış elemanlar ama bu benimki yorum değil tabii. bir arkadaşın konu hakkındaki yorumunu sizlerle paylaşmak istiyorum:

"heriflerde kum gibi adam var napacaklarını şaşırıyolar amuagoyim"



samsung dance - video powered by Metacafe

8 Ağustos 2008 Cuma

atv ana haberin dehşet veren müzikleri

atv ana haber müzikleriyle, çekeceğiniz her türlü görüntü haber niteliği kazanabilir. bugün evde 10 dakikada çektiğim şeylerle bir atv ana haber videosu yaptım. çok kolay siz de yapabilirsiniz!!!

en çok kullanılan müziklerin listesi:
1- james newton howard - village attack
2- clint mansell ft. kronos quarted - requiem for a dream main theme
3- gora'nın açılış müziği
4- nikkfurie - the a la menthe

başlangıç olarak bunlar yeterli aslında. bunlarla tuvalette sıçıp kamerayla kaydetseniz haber değeri olur

blogun yeni sahibi

kişisel bok çukurumuz el değiştirdi!!!



blogumuz 253 milyon £ karşılığında rus petrol milyarderi sergei vitaly tskitishvili'ye satıldı. dünyanın sayılı zenginlerinden olan tskitishvili, "fenerbahçeyi mi alsam blogu mu alsam diye düşündüm. sonra dedim lan fenerden adam olur mu? hahahahaha! nazdrovia yoldaş!!!" şeklinde açıklama yaptı

6 Ağustos 2008 Çarşamba

nesilden nesile aktarılması gereken bilgi hazineleri

hakikat kitabevinden, düşünce dünyamızın içine edecek 2 büyük eser!!! fâideli bilgiler ve cevâb veremedi. cehalet bataklığı gibi olan dünyamızda yeşeren 2 çiçek misali olan bu kitap, destansı bir didaktiklikle bezeli muhteşem anlatımıyla okuyucuyu her daim kendisine bağlayacak temel eserlerdir. süveyş kanalında devlete yakalanmadan mızrakla balina avlamaktan tutun da gta 4'te oyunun nasıl %100 yapılacağına dair birçok soruya akıcı üslûbuyla cevâb veren fâideli bilgiler kitabı, her ailenin kitaplığında bulunması gereken temel bir direk niteliğindedir. cevâb veremedi ise sonraki 2 versiyonu côg bîs göd oldu ve âbışıb galdı ile birlikte, x=3, 3=4 => y=? gibi kâinatta cevâbı verilemeyen sorular üzerine dardışıyor.




1 Ağustos 2008 Cuma

galatasarayda yabancı kaleci transferinde mutlu son




şampiyonluk hedefleyen kadrosunu bir hücum oyuncusu ve bir kaleciyle güçlendirmek isteyen galatasaray aradığı kaleciyi nihayet kadrosuna kattı. galatasaray, zion 1. ligi takımlarından nebuchadnezzar united'ın amerikalı file bekçisi thomas anderson ile 1 yılı opsiyonlu olmak üzere 2 yıllık sözleşme imzaladı. matrix'te bir kulübe gelmekten dolayı mutlu olduğunu söyleyen "neo" lakaplı tecrübeli oyuncu, "hedefleri olan bir kulübe geldim. ümit ediyorum ki sakat oyuncuların da kadroya katılmasıyla türkiye ve avrupa'da korkulan bir ekip olacağız" dedi. antrenman sırasında 17 oyuncunun aynı anda çektiği şutların hepsini mantığa ve fizik kurallarına büyük ölçüde aykırı bir şekilde kurtaran tecrübeli file bekçisi, taraftardan tam not aldı. basın mensuplarının futbola kaç yaşında başladığını sormaları üzerine esprili bir cevap veren "neo," futbol yazılımının kendisine 35 yaşında yüklendiğini ve reflekslerini, üst üste ateşlenmiş mermilerden kaçarak geliştirdiğini söyledi. bunu nasıl yaptığı sorulduğunda ise bir kaşık olmadığını söyleyen 39 yaşındaki file bekçisinin transferini alaya alan fenerbahçe taraftar sitesi antu.com ise haberi "6alatasaray'a kör dede" başlığıyla verdi. bunun üzerine site, kod adı link olan, kimliği belirsiz bir hacker tarafından çökertildi. konuyla ilgili olarak, fenerbahçe ltd şti başkanı, "sovumlulav en kısa zamanda bulunup adalete teslim edilmelidiv" dedi.

31 Temmuz 2008 Perşembe

süper kahramanlar huzurevinde

http://halbot.haluze.sk/images/2005-11/1569_super-szpital.jpg

zuhaudhsuahdushda hepimiz bir gün elden ayaktan düşmeyecek miyiz azizim?

türk blog yazarları beni kabul etmedi (çok da fifi)

türk blog yazarları adında bir blog network var. buraya üye olmak istedim ama olamadım. sebebi ise çok açık :D

  1. En az 3 aydır blog yazıyor olmalı ve bloğunuzda en az 20 yazınız bulunmalıdır (Blog nedir?)
  2. Bloğunuzda kopyala-yapıştır içerik bulunmamalıdır.
  3. İzinsiz ve/veya kaynak göstermeden yazılar yayınlayan bloglara onay verilmeyecektir.
  4. Reklam amacıyla kurulan bloglara onay verilmeyecektir.
  5. Yasadışı içerik, pronografik içerik ve ırkçı söylemler barındıran bloglara onay verilmeyecektir.

şartlar bunlarmış :D

1. şart tamam bir de blog nedir diye bir soru var orda!!! ben blogu tuvalet taşı sanıyordum. hem de bizans döneminden kalma
2. şart için: ne yani aynı içeriği teker teker yazsam çok mu hoşuna gidecek? sadist misin be adam?
3. şart için: oscar wilde'a benzer bi halim mi var be adam? her şey hakkında nası ahkam keseyim?
4. şart için: ya blog reklam için kurulmadıysa ama yine de reklam varsa?
5. şart için: ne kadar kötüsünüz

bunu yapan bunu da okudu!


her maddeye uzun uzun açıklama yazarken ernst von salomonu unutamayız tabii ki.

ha bir de türk blog yazarları diye bir kavram varmış. kedi - ciğer ilişkisini bir kenara bırakırsak gerçekten son derece aptalca bir oluşum!!! sanki türk halkı 3-4 kişide bir büyük dehalar çıkarıyormuş gibi, başbakan çıkıp türban dediğinde fakirlik sınırının altında yaşadığımız aklımıza gelip dakikasına siktiri basıyormuşuz gibi mesela (oha nası bi toplumsal tepkidir lan bu), şartlar koşuyor adamlar yau ne yapayım yani bilimkurgu senaryoları mı yazayım? tabii ki copy paste olacak! ama yine de TÜRK BLOG YAZARLARI!!! şerefli bir kurum. sayfaya girer girmez insanı sanki o sovyet propaganda havası karşılıyor insanı. elinde orak ve çekiçlerle emektar türk blogcuları, sosyoekonomik dengeler ve kurabiye tarifleri üzerine son derece önemli yazılar yazıyorlar ve düşünce dünyasına yön veriyorlar!!! önlerinde saygıyla eğilmekten başka çaremiz yok tabii. o yüzden bu şartlar normal. benim kabul edilmemem de doğal. benim blogum nedir ki? düpedüz şaklabanlık işte! üstelik yarısı da ingilizce ve türk aile yapısına uymayan videolar falan var. KOYSANA MEHMET ALİ ERBİL!!! gülelim havamızı bulalım dimi ama? ne o öyle gavur işleri apartman yöneticileri falan? ben kendimi bi kere layık görmüyorum türk blog yazarları birliğine. SÛMME HÂŞÂ!!! ne haddimize?

28 Temmuz 2008 Pazartesi

27 Temmuz 2008 Pazar

encyclopædia piratennica



korsan ansiklopedisi

blogger'ın bize verdiği büyük güç: DÜZENİ DÜZENLE!

blogger, kullanıcılarını asla yüzüstü bırakmıyor. bize öyle bir güç ve yetki vermiş ki...




zaten uzun zamandır düzülme sürecindeyiz. düzeni bulsak baya bi düzenlicez kendisini ama sorun da orda zaten. düzenler yok piyasada. adamlar düzdükleri gibi yok oluyorlar :D

ERKE DÖNÜYOR



1930'larda çekilmeye çalışmış bir bilimkurgu filmi havasındaki videoyla bizleri ailecek dehşete düşürmüş, en kötü kısa film ödülüne aday gösterilmiştir. hele kel elemanın lazer silahını çalıştırmadan önce gözlüğü takması, çalıştırınca odanın maviye dönmesi, o ses efektleri, videonun, adeta dalga geçercesine belli edilmeye çalışılmış gibi duran, birleştirme noktaları, voltmetrenin söylemek istedikleri, çıkardığı o bilimkurgu sesleri, camekanın içinde çıkan elektrik dalgaları, filmin geneline etki eden o milliyetçi hava... ve tabii ki dosyaların masaya vurulma anı! adeta dünya bilim tarihinin suratına şıırrraaakkk diye tokadı indiren türk mühendisinin büyük zaferi! yakında imdb science fiction top 100'e tıkladığımızda üst sıralarda görebiliriz. star wars, matrix, blade runner falan yalan olabilir...

mehe



gerçeği görmek böyle bir şey

9 Temmuz 2008 Çarşamba

27 Haziran 2008 Cuma

bakın bu blogu ne kadar da densiz, küstah, nemrut bir kepaze hazırlıyor



emekli albay cevdettin settaroğlu, bir KEPAZELİĞİ daha gün yüzüne çıkarıyor!!! siz bu blogu okuyorsunuz ama!!! BU BLOGUN SAHİBİ YAHUDİ!!! üstelik bloguna daha çok insan gelsin, kurduğu para tuzaklarına daha çok masum vatandaş düşsün diye TÜRLÜ TÜRLÜ TÜRK AİLE YAPISINA UYMAYAN MAYMUNLUKLAR YAPIYOR!!! BUNA ELBET BİRİSİ DUR DER EFENDİ!!! GÜN OLUR DEVRAN DÖNER BU DÜZEN DEĞİŞİR BİLADER!!!

24 Haziran 2008 Salı

adminlerimizden büyük falso

ateş kimi çağırıyor?

orda burda sosyal demokrat demeçler veren adminlerimiz burger king'de yakalandı!!!!! üstelik ömer üründül'ün yorumlarıyla dalga geçen adminlerimizin daha 2-3 gün öncesine kadar kollektif futbol hakkında atıp tutarken gidip ömer üründül'ün lokantası burger king'de yemesi akıllara bazı soru işaretleri getirdi.







HANİ NEREDE O MUHALİF TAVIRLAR EFENDİ???



peki üründül dayı ne dedi?

"yalçın ne maç oluyo be!!!"