sade tasarımıyla gözü en az yoran, boktan içeriğiyle beyni hiç yormayan blog ödülü - 2009

16 Temmuz 2010 Cuma

son kitap çevirim tüm kitabevlerinde

bugüne kadar yoğun şua-i nûr huzmesiyle cümle ayanımızı ama eden, manevi dünyamıza çılgın attırıp ührevî alem kaygımızı zührevi bir hastalık gibi saran cevâb veremedi adlı dev eseri ingilizceye çevirmenin haksız gururunu yaşıyorum.

15 Temmuz 2010 Perşembe

cv'de çığır açan vasıf


bunu sözlükte buldum aziz dostlarım. bugüne kadar yazılı çeviri yapacak bayan eleman arayanları, askerliğini komando olarak yapmış eleman arayanları, hatta dalga geçildiğini düşünmeme rağmen lise mezunu ingilizce öğretmeni arayanları gördüm (yani şahsen görmedim de ilanlarını gördüm) ama bu adam vasıf konusunda yeni bir çağa merhaba diyor. becerikli, dindar, köylü aile... stv'nin dizilerinden fırlamış bir dizi karakterden bahsediyoruz. ayrıca dindar demişler ama hangi dine mensup olması gerektiğini söylememişler. mesela adam süper becerikli, bütün çiftliğin işini 7 dakika 12 saniyede bitiriyor, aynı zamanda köylü ama şaman diyelim. yani odin'e, thor'a falan tapıyor. nerden bulaştıysa iskandinav dinlerine bulaşmış adam. ama über dindar diyelim odin'e küfretmiş bir köylüsünün kafasına odunla vurmuş geçen yıl (bu ara odun - odin çağrışımı olabilir mi? aslında olabilir ama olamaz. yani bizdeki odun kelimesinin bir alakası yok ama ingilizcedeki wood - wooden ve hatta wednesday kelimeleri odin'den gelmekte, bunu da bir dipnot olarak şey yapalım) hadi her şey bir yana, vasıfların belgelendirilmesi söz konusu olmaz mı? mesela ben cv'ye kafama göre b sınıfı ehliyet yazabilir miyim? veya diploma notumu 3.99 yapsam diplomanı göster demezler mi? peki bu adam dindar olduğunu nasıl kanıtlayacak? iş görüşmesinde namaz surelerini mi okutacaklar? veya son 5 haftanın cuma hutbelerinden yazılı mı yapacaklar? yoksa adam kafadan bir mucize mi gösterecek? işte bunlar hep merak konusu... ben mesela kullanılan yazılımlar kısmına winamp veya mspaint yazmayı falan düşünmüştüm ama anahtar özellikler diye başlık atıp altına dindar veya namazında niyazında yazmak gerçekten en çılgın düşlerimde bile yer almamıştır. bu açıdan diyorum ki: "mehmet torun sen kocaman bir çılgınsın dostum!"

14 Temmuz 2010 Çarşamba

hayatımda gördüğüm en vurucu reklam




bu reklamı bir torrent sitesinde gördüm. gerçekten de orijinal yazılıma veya filme verecek kadar parası olmayan fakirlerin kaybettiği şeyleri sıralıyor fakat neden araba ve yattan sonra kız? fukara erkeklere kızların vermediği konusunda genel bir kanı olabilir. bunun doğruluk payı da olabilir ama burada bir sınıflandırma sorunu yok mudur yani? parası olmayana araba yok, yat yok, kalorifer yok demekle aynı şey lan bu! daha alakasız bir şey bulabilirlerdi diye düşünüyorum sadece yeterince kafa yormamışlar...

bilöğ dünyasına geri dönüş

dünyada diğer düşüncelere temel teşkil eden, asla sarsılmayacak ve aksi iddia edilemeyecek düşünceler nelerdir diye sorsalar ne varoluşçuluk, ne nihilizm, ne de aşkıncılık derim. bu dünyada en sarsılmaz düşünceler bilgisayar satıcılarının kendilerinden başka kimsenin bilgisayar kullanamayacağına dair düşünceleri ve otobüs şoförlerinin ne olursa olsun arkada boş yer olduğuna dair inançlarıdır. bu ikisine ne söylerseniz söyleyin hiçbir şey fark etmeyecektir.

yeni bir bilgisayar aldınız diyelim. adama da zamanınız olmadığından veya benzer bir sebepten windows xp de kurmasını söylersiniz. peki adam sadece windows xp mi kurar? tabii ki hayır. birçok saçma sapan şey de bilgisayara ilk kurulumunda eşlik eder. mesela ben yeni bir bilgisayar alma şerefine nail oldum son zamanlarda. masaüstüne bir baktım mtu var. şu bildiğiniz ingilizce - türkçe sözlük olan mtu. bir dakika... ben-bana?! mtu? yok yok bir hata olmalı... F5'e basayım bari - anaa hala orda lan! üstelik kısıtlı sürümüymüş; adam asmaca yok. hadi onu geçtim limewire vardı! limewire nedir a dostlar? "al kutsi falan indirirsin diye limewire kurdum" demek kadar büyük bir hakaret olabilir mi aziz dostlarım, karıncayiyen kardeşlerim?

bunların hepsi bir tarafa, biz youtube'a giremedeğimiz için bilgisayarda belirli değişiklikler yapmışlar. ben bu belirli değişikliklerden dolayı uzun zamandır blogger'a giremiyordum mesela. www.blogger.com yazıp enter'a basınca "üzgünüz site duvar" gibi bir mesaj veriyordu firefox. o zamanlar devlet erkânının iyice azdığı zamanlar olacak, porno sitelerin türk ip'lerine ayrılan kapasitesi dolmasın da devlet büyüklerimiz daha kolay film indirebilsin diye sanıyorum, google bile yasaklanmıştı biliyorsunuz. ben de zannetmiştim ki bu ahval ve şerâitten mütevellit blogger'a intikal hacredilmiş. sonra çevredeki insanlara falan da sorunca benim dışımda herkesin blogger'a girdiğini fark ettim. sonra düşününce bilgisayarcıların bu müthiş kuruntusunun aklıma gelmesiyle windows klasörüne girmem bir oldu. sonra biraz aceleci davrandığımı fark ettim. kendimi birkaç dakika mal gibi hissettim çünkü aradığım dosyanın adını bilmiyordum (sonra da bilgisayarcılara bok atıyorum). firefox'u açtım hemen (çünkü internet explorer simgesinin altında sadece "internet" yazıyordu. yazmasaydılar onun yaşlı teyzeler tarafından her uzaktan kumandada olduğuna inanılan "basarsan bozulur" düğmesi türünde bir şey olduğunu sanabilirdik). sonra 1-2 bir şey arattım ve aradığım dosyanın "hosts" adında bir dosya olduğunu görerek hatırladım. hemen windows klasörüne girip ctrl+f'e basıp hosts'u arattım ve bulur bulmaz notepad'le açıp içindeki her boku sildim. sonuç olarak bloga geri döndüm.

söylemek istediğim, yeni bir bilgisayar satın alıyorsanız üzerine basa basa iyi kullandığınızı söyleyin. kötü kullanıyorsanız bile söyleyin ulan! hatta kendiniz söyleyemiyorsanız beni arayın ben konuşayım sizin yerinize pentagonun sitesine falan girdiğinizi söyleyeyim bunlara prim vermeyelim artık...

ayrıca bilgisayar gelir gelmez ne kurdum? doğru, flash kurdum aslında... sonra ne kurdum? office 2007. peki ya sonra? sims 3!!! peki sims 3 kurarım da spastik ev tasarımı yapmaz mıyım? yaparım. oduncu.

bu evi çekmeceden çay kaşığı çıkarırken tasarladım dememi bekliyorsunuz, biliyorum ama yok öyle bir şey... bildiğin tuvalette aklıma geldi. tuvalette ne yaptığımı zaten az çok tahmin edersiniz. kitap okuyordum: wittgenstein'ın ölümlü eseri tractatus logico-philosophicus. peki oyunla ilgisi nedir? illa bir ilgisi olmak zorunda mıdır? bu soruya cevabı tuvalette yanımda olan wittgenstein'ın ta kendisi veriyor:
3.34 a proposition possesses essential and accidental features. accidental features are those that result from the particular way in which the propositional sign is produced. essential features are those without which the proposition could not express its sense.
türkçe me'âli: bir önermenin temel ve rastlantısal özellikleri vardır. rastlantısal özellikler önermesel göstergenin üretildiği yoldan kaynaklanan özelliklerdir. temel özellikler, önermenin onsuz anlamını ifade edemeyeceği özelliklerdir.

peki ben wittgenstein'la aynı fikirde olmak zorunda mıyım? buna da cevabı kendisi veriyor:
no
peki wittgenstein neden ingilizce konuşuyor?
ich weiße nicht
yalnız şu an kelimenin tam anlamıyla şımardım ha. bloga uzun zamandan sonra girip burası kendi blogum diye istediğim gibi fink atabileceğim fikrini kaldıracak kadar olgunlaşmamışım demek ki daha... ulan gören de evin bahçesinde kung fu çalışıyorum falan sanar...

ayrıcana evi isteyen olursa havuzunla suyunla selinle birlikte (mahalle karısı stayla) paylaşabilirim. bu da böyle biline, böyle yazıla