sade tasarımıyla gözü en az yoran, boktan içeriğiyle beyni hiç yormayan blog ödülü - 2009

23 Mart 2010 Salı

migros üzerine

migrosta kasaya gelince espirik şeyi gelen insanlar hayattan men edilsin! yer: eryaman 3m migros. gün: bugün. şöyle bir diyaloga istemeden kulak misafiri oldum:


kasiyer kız: money'nizi kullanmak ister misiniz?
espirik kişisi: bir manimiz yoksa evet...
içimden: allah belanı versin

kararı sizlere bırakıyorum sayın bülöğ kardeşleri

22 Mart 2010 Pazartesi

rukneddin cevdet kekremsiyle ingilizce öğreniyorum vcd seti

efendim bugünlerde nedense üretici damarım tuttu ve ingilizce kelimeler üretmeye başladım... tabii bu müthiş üretkenlikte işyerinde bütün işleri bitirip boş boş oturduğum zamanların ve o zamanlarda internetten okuduğum derrida makalelerinin de payı yok değil. fakat yine de rahatlıkla söyleyebilirim ki bu kelimeler her ne kadar ingilizce de olsalar, %100 bulgaristan göçmeni türk sermayesiyle ortaya çıkmıştır. sabah yenen çikolatalı ekmeğin ekmeğinden tutun çikolatasına kadar her şeyi sağlayan türk meendislerini köktengri kutsasın diyorum her şeyden önce ve kelimelere geçiyorum

claustroom \kls-trm\ (n): beyle insanın ruhunu bayan, içinde her an geberilecekmiş türünde bir hissiyatla duvarların kişi ya da kurumun üstüne üstüne geldiği, burnunda yarım kilo sümük olduğu için konuşmak yerine vızıldamak zorunda kalan öğretmenin 40 dakika blok ders işlediği sınıflara claustroom denir. claustrophobia ve classroom kelimelerinin birleşiminden meydana gelen claustroom'larda genellikle sınav yapılır ve muntazam rasatta alçak irtifadan yeryüzüne paralel ilerleyen notlar alınır.

tabular drift \ˈta-byə-lər ˈdrift\ (n.p.): nasıl, gelecekte bir gün buenos airesle şanlıurfayı komşu beldeler yapacak bir continental drift varsa, birbirinden ayrı birden çok masanın yer aldığı ofislerde masaların her an gözle görülmeyen bir mesafe kat etmeleri de vardır. sözgelimi, ankara'da bulunan ortalama bir ofiste masalar her hafta eski konumuna getirilmezse bu masaların 14 milyon yıl içinde kırşehir'e kadar gidebileceği sürinamlı bilimadamları tarafından ispatlanmıştır, veya kimse doğru dürüst sürinamca bilmediğinden bu araştırma dilimize böyle çevrilmiştir.

telligence \ˈte-lə-jən(t)s\ (n): zeki olmama ama öyle sanılma durumudur. günün 25 saati ders çalışıp bütün sınavlardan 99-100 arası almasına rağmen öğrendiği, daha doğrusu ezberlediği, şeyler hakkında hiçbir bilgiye sahip olmama, elveyâhut, bu bilgileri gerekli durumlara uygulayamama durumu bu duruma tekabül eder. buna rağmen ortalama bir telligent, çevredeki insanlar tarafından hep zeki olarak bilinecek, not ortalaması 4 üzerinden 5 falan olacaktır. bu da yetmezmiş gibi oraya buraya iş başvurusunda bulunup en kral işleri kapacak, farklı durumlara uygun, esnek bir zekaya sahip olmamasına rağmen hep karar verme mekanizmasının başında duracak, meritocracy adı verilen sistemin en büyük açığını sömürecektir. bunun en büyük örneklerini siyasi parti liderlerinde ve dolayısıyla başbakanlarında, cumhurbaşkanlarında görmekteyiz. bir necmettin erbakan olsun, bir devlet bahçeli olsun, süleyman demirel olsun, george bush olsun hepsi hayvan gibi notlarla mezun olmuş insanlardır. [antonym: intelligence]


immortality rate: \ˌi-ˌmȯr-ˈta-lə-tē ˈrāt\ (n.p.): her ülkede infant mortality rate, cancer mortality rate, kombat mortality rate gibi ince hesaplar yapılır. 16000 çocuktan 2 tanesinin ölmesi falan inanılmaz üzücü şeylerdir. kolay değil, binlerce mama, bez, oyuncak, ilaç vb. tüketilmeyecek, bu ölen 2 kişinin ölümü düzeni derinden etkileyecek, düzenleri çok üzecektir. peki ölüm oranı birilerini üzer de ölümsüzlük oranı birilerini üzmemi? tabii ki üzer... immortality rate, belediye otobüsü vasıtasiyle altın günü senin, plütonyum günü benim günden güne koşan 80-120 yaş grubu kurabiye canavarı teyzelerin bir türlü ölmeyip otobüse biner binmez, koltuklarda oturan herkese lanet okuması ve birileri kalkana kadar çirkefçe etrafa bok atmaları durumuyla doğrudan ilişkilidir. mesela bunların gözleri görmez, kulakları duymaz, dişleri ve saçları dökülür, yüzleri buruşur ama bir türlü ölmezler. hala otobüslerde söylene söylene dolaşıp koltuklarda oturan insanlara yolculuğu zehir ederler. bu insanlar terminator 2'deki arnold schwarzenegger'in rakibi olan tip gibidir. o, arabayla kaçan arnold schwarzenegger, çocuk ve çocuğun annesini koşarak kovalayan adamın olduğu sahneyi aklınıza getirin. arnold adamın koluna ateş eder, kol kopar gider, bacağına ateş eder, bacak kopar, kafa ikiye bölünür falan ama adam ölmez. yavaşlar ama ölmez! zira bu nineler de terminator 2 gibidir. hasar alır, yavaşlar ama ölmezler. işte bu teyzelerin otobüste yarattığı ölümsüzlük oranına immortality rate denir. bir otobüste immortality rate ne kadar yüksekse o otobüs o kadar huzursuzdur.

başka kelimeler de var aslında ama bünyeniz fazlasını kaldırmayabilir aziz dostlarım :F

20 Mart 2010 Cumartesi

yabancılaşma üzerine

şu attığım başlıklara hastayım. gören sanır ki bir albert camus, bir adorno konuşacak. yok aslında sadece ben konuşacağım. ama topluma mı yabancılaştım yoksa kendime mi tam olarak bilmiyorum... ya da şaka lan! daha doğrusu yalan söyledim. asıl kafamda olan gibi yavşak ve laubali bir başlık atsaydım beyle entellektüel bir hava yaratmış olmazdım. çünkü zaten konu kızılayın arka planında, meşrutiyeti dik kesen sokakların birinde 2 "dayı" arasındaki konuşmayla ilgili.

yeri geliyor hepimiz birer dayı oluyoruz. kâh başı okşanan bir bebenin çocuksu sevimliliğiyle ileri atılıyor, kâh gregor samsanın böcüksü hayal kırıklığıya geri çekiliyor, kâhtalı mıçı gibi geğiriyoruz. fakat bunca acayip şeye rağmen hiçbirimizin arasında böyle bir konuşma geçmemişti mesela. burada diyalogu olduğu gibi aktarıyorum.

[3 dayı yolda yürümektedir]

dayı 1: insana bu dünyada bi hayat argadaşı şart bilader...
dayı 2: hakhlısın valla be abım ama olmuyo be işte...
dayı 3: harbiden ben şimdi evde ölsem galsam kimin haberi olur?

bu adam sizce de bir yerlerde yanlış yapmıyor mu? herif resmen "hayat arkadaşı"nı hayattan ayrıldıktan sonra kullanmak için düşünüyor! bari 2-3 cinsel fantazinden bahsetseydin lan! fütursuzca girip çıkarken ölsem falan diye başlasaydın cümleye be adam