sade tasarımıyla gözü en az yoran, boktan içeriğiyle beyni hiç yormayan blog ödülü - 2009

17 Aralık 2008 Çarşamba

sims 3 türkçe çıksınmış

türkiyedeki bir sims sitesi sims3'ün türkçe çıkması için imza topluyormuş. buradan kendilerine bir tarafımla gülmek istiyorum! ulan hepiniz her türlü ankette, konuşabildiğiniz diller'in altında ingilizceyi de işaretlemiyor musunuz? lafa geldi mi çatır çatır ingilizce konuşuyordunuz noldu? çözemediniz dimi sims'i!!! adam işe gitti geldi karşına orhun yazıtları gibi bi yazı altında 3 seçenek cleanse funkotron, invent a new seductoliquid, cancel diye 3 seçenek çıktı (seçenekler sıçmasyondur) hep cancel'ı işaretledin dimi çakaaaaaal? yeri geldi arkadaşların yanına geldi delikanlılığa bok sürdürmemek için rastgele birini işaretledin kariyer seviyen yerle bir oldu dimi!!! yemezler koçum yemezler! oturup ağla şimdi veya sims3 türkçe çıkarsa orijinalinden 5 tane alcam diye adak ada! işte yalancılığın sonu! köftehor seni!!! emo seni!!!
buradan sizlere sesleniyorum: onun için imza toplayacağınıza çapraz koyulan eşyaların da sim'ler tarafından kullanılabilmesi için imza toplayın!

16 Aralık 2008 Salı

80'lerde gocuk olmak




80'lerde gocuk olan herkes hatırlar. eskiden ne güzeldi sobalı evlerde sobanın yanmadığı bir odadaki askıya asılmak, sonra dışarı çıkacak kişinin şanslı gocuğuysanız soba yanan, televizyonda ninja turtles seyredilen, çılgın atan disko gençliğinin anlamsız bir şekilde public enemy, manowar dinlediği odaya alınıp giyilip gitmek, evin bahçesinde reno toros, mekap ayakkabılar, kames toplar falan görmek, o sıcak mahalle bakkalından dehşet içinde şahit olduğunuz önce alışveriş sonra fiş geyiğinden sonra alınan finger bisküviyi döke saça yiyen nalet sahibinizin bisküvi kırıklarını ceplerinizde hisetmek cidden güzeldi... gocuğun gocuk olduğu zamanlardı o zamanlar... küresel ısınma falan bu kadar etkili değildi o yüzden sahibi ısıtmak maharet isterdi şimdiki gocuklara bakıyorum da 24 saat kaloriferin başındalar peeeh!!!

13 Aralık 2008 Cumartesi



bu resmin niteliği hakkında bir yorum yapmayacağım. beni ilgilendiren bu resmi ve altındaki yazıyı gazeteye basan habercilik anlayışı. "fenerbahçe lider olunca işlerim arttı" demiş kadın. acaba bu bilginin neyimizi ilgilendirmesi gerektiğini düşünerek yayınlamışlar merak ediyorum. mesela fuhuş yapan bir kadın yakalandı diyelim. bu bile başlı başına saçma gerçi ama onu kanunla falan kabul etmiş sayılalım. bu kadının fenerbahçe eşofmanı giymesi ve fenerbahçe lider olunca işlerinin açılmasının bizi ilgilendirdiğinin düşünülmesi fikrine nasıl katlanıp hala bu gazeteyi binlerce kişi almaya devam ediyor anlayamıyorum. tamam, kadın böyle bir açıklama da yapabilir gazetecilere fakat bu neden yayınlanır? demek ki okuyucu böyle şeylere rağbet ediyor. çok yazık.

biz nasıl bir milletiz? 2

anlamıyorum neden milletçe kendimize has bu kadar belirgin özelliklerimiz var? çok sevdiğimiz bir şey varsa o da fbi, cia, mossad gibi kurumlar hakkında atıp tutmak, onların çok güçlü olduğunu irdeleyip durmaktır. şöyle ki, 6 yaşındaki çocuktan 35-40 yaşındaki amcalara kadar herkes bu konuda ne kadar bilgili olduğunu ve olan biten her şeyin ne kadar farkında olduğunu son derece umursamaz ve soğukkanlı bir şekilde ortaya koyar. mesela birisi fbi hakkında bir şey söyledi diyelim. bu konuda atıp tutmanın sınırı yoktur bizde. fbi ajanlarının şu dakika kapıyı kırıp sen sims oynarken kollarını arkanda kelepçelemesinden tutun da bir koç yiğit, bir siteyi çökertti diye yine fbi'ın türkiye'ye internet erişim yasağı koymasına kadar değişik ölçülerde sallamak gibi bir zevkimiz olduğu aşikâr. burada sorgulamak istediğim fbi'ın bunları yapıp yapmayacağı değil, insanımızın neden bu konuda her şeyin farkında olduğunu kanıtlama gereği duyduğudur. örnek olarak şöyle bir yorumu paylaşmak istiyorum



burada büyük ihtimalle "misafir" bahsettiği amacın kendi de farkında değil çünkü gereksiz bilgiyi uzun uzadıya anlatırken asıl amaç dediği şeyi çok iyi bildiği izlenimini vermekle yetinmiş. burada bu amacı bilmek ya da bilmemek de önemli değil aslında. bu tavrı gösteren tek kişi de değil... hepimizin tanıdığı tonla insanın bu şekilde eğilimleri vardır. her ne kadar kimse böyle şeyler anlatan kişilere sesini çıkarmasa da bu durumun farkına varanlar ikiye ayrılır: farkına vardığının farkına varanlar ve farkına vardığının farkına varmayanlar. bu ikisinin ise iki ortak notktası vardır: birincisi tabii ki böyle bir ezik kompleksinin farkına varmak, ikincisi ise böyle atıp tutan arkadaşların hevesini kırmamak.
bu, diğer ülkelerin gizli servislerinin yapabileceklerini anlatmaktan zevk alan insanların kendi ülkelerinin istihbarat teşkilatları veya askeri örgütlenmelerinin yaptıklarını anlatmaktan da zevk alması durumu bambaşka bir yörüngeye sokan bir noktadır. yani aslında bu arkadaşlar için dış ülkelerin veya kendi ülkelerinin güç efsaneleri arasında fark yok. bu yüzden onlar için önemli olanın bunlar hakkında bilgi sahibiymiş gibi davranmak olduğu anlaşılabilir. fakat değil.
burada karşı tarafa asıl çaktırılmak istenen güce yakınlıktır. kişi karşı tarafa bu konularda aslında daha çok şey bildiğinin mesajını vererek güce ne kadar yakın olduğunu, kendisinin güçlüler dünyasından olduğunu belirtmeye çalışır. erkek kültü de diyebiliriz bu duruma. dikkat ettiğimizde bunları son derece umursamaz bir şekilde anlatan kişilerin kesinlikle güce tapan, kendisini sürekli ezen güçlere itaatte kusur etmeyen kişiler olduklarını görebiliriz. bunlar aynı zamanda fiziksel olarak da sürekli güçlü görünmeye çalışan kişilerdir çünkü derinden bir korku hissederler.
tabii bir güçten bahsedebilmek için bir nesneden de bahsedebilmek gerekir. çünkü güç ancak yöneltileceği bir nesne olursa var olur. işte bu yüzden belirli güç mitlerinin versiyonlarını yaratarak her fırsatta birilerini "korkutma" ihtiyacı hisseder bu kişiler. aslında bu durum da bizi yine sadomazoşist tarafımıza götürür. yani birisi giderek sapıttığımızı söylerse gerçekten haklıdır.

12 Aralık 2008 Cuma

biz nasıl bir milletiz?


dün kipa alışveriş merkezine gitmiştim. spor reyonundaki rafların birinde, dünyanın hiçbir yerinde satılmayan ürünler kategorisine giren top pompalarından gördüm (şu basketbol topu şişirmeye yarayan araçlardan) ve almaya karar verdim. fakat alışveriş merkezlerine dadanan birkaç barbar yaratık, kuzey denizlerindeki korsanlık aktivitelerinden ve artık amerikada saldıracak yerlinin kalmamasından fırsat bulmuş olacaklar ki salihli kipa'ya dadanmışlar. tam da makatlarının deliğine uyacak bir ürün ararlarken top pompalarının yanında pompanın ucunun topun sibobuna uyması için verilen metal iğnemsi parçayı beğenmişler belli ki. tabii barbar bunlar... öyle 1-2 taneyle yetinecek değiller. yani eve gittiğinde bidondan rom içip karısını çocuklarını döven barbarlardan bahsediyoruz... işte bu barbarlar, dağdaki mağaralarına gitmeden önce taa rafın en arka taraflarındaki sibop paketlerinden bile bu iğneyi çalmışlar.
sayın barbarlar;
buradan size sesleniyorum. ben ve beraberimdeki birkaç kişi annelerinizin mesleği hakkında uzun spekülasyonlarda bulunduk. eğer bu yazıyı okuyorsanız ve elinizde o iğnelerden varsa lütfen sert bir zemine dik konumda yerleştirip üstüne oturun. biliyorum sizi tatmin etmez ama böyle bir şeyi, üstelik 2 liralık pompanın içinden çalmayı, daha mantıklı bir zemine oturtamıyorum. sevgiler...

9 Aralık 2008 Salı

kendinizi özel hissetmeniz için bambaşka bir ürün

tamamen tarafımca kirletilmiş, bozulmuş, tekmelenmiş, yumruklanmış dünyanın en kirli laptop'ını satışa çıkarıyorum. bütün insanların her şeyin yenisini alıp kirlettikçe, eskittikçe deli gibi üzüldüğü bir dünyada bu hüznü yaşamamak için kaçırmamanız gereken bir fırsat. hatta temizleyip tamir edebilirseniz sevinebilirsiniz de! bu fırsatı kaçırmamak için yapmanız gereken şey çok basit: hemen benimle iletişime geçip 1500 euro'yu hazırlayın çünkü biliyorsunuz böyle özel duyguları yaşamanın bir bedeli vardır.


toshiba!! en sağlam marka. torunlarınıza bile kullandırabilirsiniz.


touchpad'in üzerindeki pisliklere ve kollarımın bıraktığı izlere dikkat


her toz zerresinde emeğin yansımalarını görmek mümkün


tuşların altına doluşan toz toprak ve ölü böceklerin klavyenin altında tampon bölge oluşturmasıyla artık geceleri evdekilerin beyinlerini zonklatan tuş sesine son


2 SÜPER HEDİYE!!!


lcd ekran, aldığı hasarlar sonucu artık göstermemeye başlamıştı... fakat bu bizi pes ettirebilir miydi? tabii ki hayır! önce monitörü üst kısmından sıkınca ekranın düzeldiğini fark ettim. sonrası ise bunu sürekli kılacak bir sistem kurmaktı. imdadıma annemin çamaşır mandalları yetişti! başta tek mandal yetiyordu ama daha sonra birkaç tane mandalı stratejik noktalara yerleştirmek gerekti. VE İŞTE MÜJDELİ HABER! bu mandallara hiçbir ücret ödemeden sahip olabileceksiniz!!!


VE 2. SÜPER HEDİYE: kesinlikle hiçbir yerde satılmayan, paha biçilemeyen bir adet mmc kart çevirici!!!

bütün bu sistem ve 2 muhteşem hediye sadece ama sadece 1500€!!!
Rukneddîn Cevdet Kekremsi... Sizi düşünür...

7 Aralık 2008 Pazar

kişisel bok çukuru okurlarının kafasını bozanlar kendileri kaybedecek

hepimizin bildiği gibi, kafa bozulması günümüzde çok sık karşılaştığımız bir sorun. bununla başa çıkmak ve zihninizi rahatlatmak için kafanızı bozan insanlara yapabileceklerinizin listesini çıkardık. işte intikam elementleri.

1- kocaman bir dildo alın ve aluminyum folyoyla sardıktan sonra hedefin çantasına koyun. güvenlik cihazlarından geçerken ciyak ciyak ötecektir ve paket açıldığında ta-taaa!

2- hedefin aracının altına motor yağı boşaltın. böylece kurbanınız aracının yağ sızdırdığını düşünecek ve onu her seferinde tamire götürecektir ve bunu sürekli yapmaya devam ederseniz yesyeni arabasını değiştirmeye bile varabilir.

3- harcayacağınız paraların üstüne cinsel içerikli mesajlar yazıp altına kurbanınızın telefonunu yazın.

4- 9 sayfalık saçma sapan bir yazı bulun ve bunu kurbanınıza arka arkaya fakslayın. en sonunda kurbanınızın kağıdı bitecektir. tabii kağıtta telefon numaranızın çıkmamasına ve caller id'yi kapatmaya dikkat edin.

5- (en süper olanı) köpek düdükleri vardır. sesini insanlar duymaz ama köpekleri deli eder. gece 2-3 gibi kurbanınızın evinin yakınlarına gidin ve bu düdüğü çalın. köpekler kafayı yiyecek, kurbanınız onları susturmak için uğraşırken siz de vencııınnss vencııııınnnss hahahahahahahahaaaa diye kahkahalara boğulacaksınız.

allah rızası için bu yazıyı okuyun ve tanıdığınız herkese gönderin

internette bu acayip diyalogları ve sözleri falan depolayan sitelerin birinde böyle bir yazıya rastladım. anlamayan olursa haber versin çevireyim kendilerine ve allah rızası için bunu tanıdığınız 41 kişiye gönderirseniz ipod kazanıyorsunuz...

I was sitting near this group of black guys at a table and they all had tucked in shirts and shit, looked educated, I think they were studying calculus or something and across from there, there was another table with a bunch of white guys, all ghetto looking, three of them wore fucking grills, sagging pants, and one was playing some 50 cent ringtone or some shit going "yeah boiiii" and one of the black guys in the table next to me muttered "fucking niggers"
I choked on my fucking jolt cola


http://qdb.us/?search=80675

6 Aralık 2008 Cumartesi

çizgi romanı bir boka yarar bir tür olarak görmeyeniniz veya gücünden haberi olmayanınız varsa mutlaka bu kitaba bir baksın. çizgi romanın çizgi film veya storyboard olmadığını anlamak için bile okunası bir kitap. zaten başındaki "önce yazı, sonra çizgi" uyarısı da bir şeyler anlatıyor bize. ümit kireççi tiyatroyla da ilgilenen biri olunca dramatik yazarlık ve çizgi roman yazarlığı arasındaki benzerliklere de değiniyor. aslında senaryo yazmayı düşünen birisinin yaratacağı durum ve karakterleri oluşturmadan önce bir bakması gereken kitaplardan. tavsiye ediyorum...