sade tasarımıyla gözü en az yoran, boktan içeriğiyle beyni hiç yormayan blog ödülü - 2009

28 Ekim 2016 Cuma

chopper çeteleri üzerine sosyoerotik bir tahlil



bildiğiniz gibi, ülkemizde bir motorcu çetesi furyası var.  belirli bir kültürü, çevresiyle hiçbir tutarlılık göstermeden, geçmişinden, bağlamından tamamen kopuk bir şekilde kopyalayıp bununla tatmin olan insanın ne kadar boş beleş bir varoluşun mümessili olduğunun farkına varamıyor oluşunu aklım almıyor.

amerikalıları bilirsiniz, kocaman ama verimsiz şeyler üretme konusunda ustadırlar. mesela bir suv üretirler, 5'er litrelik 6 silindiri vardır ama 250 beygir gücü zor üretiyordur. benzinle çalışan çakmak falan yaparlar. yaşadıkları yerler bile çevresel ve toplumsal sürdürülemezlik konusunda ders niteliğindedir. örneğin bkz. urban sprawl: https://en.wikipedia.org/wiki/Urban_sprawl

chopper tarzı motorların ortaya çıkışı 2. dünya savaşı sonrasına rastlar aziz dostlarım. avrupa'dan dönen amerikan askerleri, oralarda daha minimal, çevik ve kıvrak motosikletleri gördükten sonra, kendi ülkelerindeki motorları da bunlara benzetmeye başlarlar. zaten "chopper" adı da buradan gelir. gereksiz gördükleri parçaları chop'laya chop'laya, normalde tır gibi manevra yapan motorları kendi istedikleri gibi customize etmeye başlamışlardır. başlangıçta amaç budur ama zaman geçtikçe herkes kendi beğendiği özellikleri vurgularken, amerikalılar yine dayanamamış ve abartı abidesi motosikletleriyle ortamlarda dolaşmaya başlamıştır.

amerikan anlatılarıyla haşır neşir olanlar biliyordur, amerika'da bir frontier miti söz konusudur. amerika bir keşif ülkesidir çünkü. avrupa'dan göçen halkın yaptığı ilk şey yerlileri temizlemek ve sonra onların topraklarına çökmek olmuştur. zamanla bununla da yetinmeyen amerikalılar, texas'ı, louisiana'yı, california'yı falan da abd toprağı haline getirdikçe, yeni kurulan yerlerde yeni fırsatlar gören bu fırsatçı orospu çocukları buralara yerleşmiş, puritan ahlakıyla şekillenen değerleri doğrultusunda doğayı ehlileştirmeyi görev edinmiştir.

tabii ki bir yerde bir frontier kavramı varsa, orada ulaşım araçları önemli yer tutar. frontier uzaktır çünkü. mesafeler uzundur ve insanın bir ulaşım aracına ihtiyacı vardır. tahmin edeceğiniz üzere, başlarda bu ulaşım aracı attı. doğayı ehlileştiren kovboyun abd için simgesel bir öğe olması tesadüf değildir. kovboy dediğimiz kişi hareketlidir. doğa karşısında kullanabileceği yetenekleri vardır. silahıyla düzenin sağlanmasına yardım eder. bir anlamda toplumdan saygı görür ama ona saygı gösteren toplumun kurallarına uymak istemez. kurallara karşı koyan bir tarafı vardır. aslında aşağı yukarı bizim anadolu çomarının laboratuvar ortamında white trash'le birleştirilmesi gibi oldukça boş beleş bir varoluşa sahip olmasına rağmen frontier'ın en front'unda yer aldığı için saygı görmesi kaçınılmazdır. abd gibi devlete güvensizliğin her daim geçerli olduğu ve devletin birçok olaya müdahalesinin sınırlandığı ya da birbirini denetleyen kurumlara devredildiği bir ülkede, biraz kuralların dışında bir insanın halkı temsil etmesinden doğal bir şey olamaz.

2. dünya savaşı sonrası ülkesine dönen amerikan cengaverleri de, cephane üretme amacıyla hız kazanan seri üretimle dünyanın tartışmasız en büyük gücü haline gelmeyi başarmış devletlerinden deve yüküyle para aldıktan sonra dünyaya karşı bir koy götüne tavrı içine girmiş ve adeta bir kovboy gibi, ülkelerini yeniden keşfetmeye başlamıştır. tabii bunu organik atlarla yapmaları saçma olacağı için, çelikten atlarıyla ortamlarda boy göstermeye başlamışlardır.

zaten niye yapmasınlar? ülke git git bitecek gibi değil. suburb bölgelerini birbirine bağlayan kocaman otoyollar, otoyolların üstünde mola verip bir şeyler içip hatun kaldırabilecekleri neon ışıklı diner'lar, kaldırdıkları hatunlarla rahatsız edilmeden sabaha kadar ponpa yapabilecekleri moteller var. zaten çete halinde takılıyorsunuz, geçim derdi yok, kaynaklar çok fazla, petrol ucuz, istikrar sürüyor, sen savaştan yeni gelmişsin. bu senaryonun içinde peygamber olsa sapıtır abi. ben olsam ben de sapıtırım.

böylece bu yeni nesil kovboylar ortaya çıkmıştır. olay bir grup serserinin motorize olmasından ibarettir yani. en azından benim gözümde öyle. abd türkiye gibi değildir. orada orta sınıfın bir şeylere sahip olması için masa başı bir işinin, yüksek lisans diplomasının, babadan kalma bir malvarlığının olması gerekmez. bu yüzden birçok kişi maddi yönden halinden memnundur aslında. köyde çiftçilik yapan adam türkiye'deki köylü gibi derme çatma leş gibi evlerde oturup reno torosla gezmez. 2-3 katlı müstakil evleri, türkiye'de ancak zenginlerin aldığı ve kullanabildiği türden dodge ram gibi kamyonetleri falan vardır. chopper'la piçlik yapan güruh da genellikle bu tabandan beslenir.

şimdi efendim, bu şartların oluşması için o kadar çok değişken saydık değil mi? bir kere modern bir mobil eşkiya, bir tür highwayman gibi takılmak için, doğal olarak highway üzerinde olmak gerekir. yani cici kıyafetleriniz ve pahalı oyuncaklarınızla tunalı hilmi'de, emek'te falan geziyorsanız, kusura bakmayın, ben size götümle gülerim. muhtemelen umrunuzda olmaz ama gülerim. hele ki o üstünde çeşitli armaların olduğu kot yelekler falan kaçınılmaz bir "tehyallaam" refleksi oluşturuyor bende. hayır rahat da değil yani. ne bileyim, motor rahat olsa, performanslı olsa, hızlı olsa, kıvrak olsa, yine anlarım ama yok, değil. yani bir insanın sırf ulaşımdan keyif almak için böyle bir motosiklet kullanacağına ihtimal vermiyorum. mesela bir honda civic falan alsan daha rahat ve sessiz olur en azından. bu bir nevi disneyland'e gitmek gibi. gerçekte yaşamadığın ve yaşama ihtimalinin olmadığı bir şeyin simülasyonunun içine girmek için bir ton para döküyorsun. sen o değilsin. o olmana da imkan yok. en azından şimdilik. bir evi inşa etmeye 5. kattan başlamaya çalışmak gibi bir şey bu. kavram kaçınılmaz olarak çöküyor.

ben anlam veremiyorum arkadaşlar. içimizde chopper'cı olup da kendi yaşam deneyiminin sınırları içerisinde bunu neden sevdiğini açıklayabilecek biri varsa beri gelsin. evin önünde de sürekli görüyorum aslında. arkadaş canlısı kimseler gibi görünseler, doğrudan kendilerine soracağım ama muhtemelen aramızda kavga çıkacağı için sormuyorum.

bir de bizim motosikletçilerde sistemi reddetme, anarşi, bağımsızlık hisleri yerine türklüğü, islamı yüceltme eğilimleri var. abi sen bakkal mısın lan? motorcu çetesi elemanısın. kurumsallaşmış değerlere bu kadar bağlılık falan hayrola? sanırsın corolla club piknik grubu. hiç yakışıyor mu? hani anarşi? hani kurumlara güvensizlik? hani güçler ayrılığı? hiç yakıştı mı?

Hiç yorum yok: