sade tasarımıyla gözü en az yoran, boktan içeriğiyle beyni hiç yormayan blog ödülü - 2009

25 Mayıs 2013 Cumartesi

twitter gençliği üzerine

şimdi ortalara çıkıp "twitter mısır'da devrim yaptı olum" diyerek hashtag, trend mrend kovalayıp sosyal medyanın nabzını tutan gerizekalı olmak istemiyorum ama birkaç gündür birtakım aziz dostlarımın isyan ettiği bir konu hakkında bir şeyler söyleyesim var. gerçi "sanki blogun okunuyor da mı yazıyorsun lan godoş" dediğinizi duyar gibiyim. aslında okunuyormuş. analytics'ten baktığımda günde 40-50 kişinin girdiğini görüyorum. neyse efendim, okunmasa bile ileride torunlara okutabileceğimiz birer anı olacak bunlar.

öncelikle konuyu vereyim:
 caps lock: unleash the fury

başta ateist kardeşlerim olmak üzere, insanlar bu twit'e öyle içerlemiş öyle içerlemiş ki, neredeyse ağlayacak kıvama gelmişler. oğlum/kızım, buna zaten en başta siz sebep oldunuz lan. bu ve benzeri cengaverleri neden dikkate almamamız gerektiği konusunu aşağıda birkaç madde ile özetleyeceğim ama en başta "hey ateist" dendiği zaman "bağa mı didin" diyerek üzerine alınan insanlar olarak kendi dizginlerinizi kendi elinizle teslim ettiniz.

bu nasıl mı oluyor? şöyle oluyor efendim: şimdi bulutların üstünde oturan bi arkadaşın bütün yaşamı kontrol ettiği (ve nedense %90+ tutarlılıkla sadece silah tüccarlarını, dolandırıcıları vs. başarıya ulaştırdığı) meselesine inanan "zeki" varlıkların, kendileri gibi olmayan herkesi ateist olarak tanımladığını biliyoruz. bu adamlar için mesele tanrının varlığı ya da yokluğu değil, ona inanıp inanmayanların olması. dolayısıyla sınıflandırma da buna göre yapılıyor. yani birinin ateist olduğunu kabul etmesi, tanrıya inanan birinin yaptığı kategoriye göre anlam kazanıyor ve o kategori de, tanrının olduğunu varsayıp buna inanmayan zavallıları ateist olarak sınıflandırma üzerine kurulu. zaten asıl anlamadığım nokta, bu mistik şeyleri saçma bulan insanın ateist tanımlanmaya neden bu kadar hevesli olduğu. göz kapaklarını indirip kaşlarını kaldırarak "ateistiz abi" davranış biçimi benim dehşete düşmeme yol açıyor kısacası.

"ateistiz abi" bakışı

benim önerim şu: allahsız kardeşlerim ateist olarak tanımlanmaya uçan sincaplar gibi atlamak yerine neden karşı kampı tanımlamayı denemiyorlar? bu tanım ne olabilir? namantık gibi bir şey olabilir. zaten mantık kelimesi köken olarak da ingilizcedeki logic'le neredeyse birebir paralellik içinde. logic kelimesi eski yunanca logos'tan geliyor. logos'un karşılığı ise discourse, yani türkçeye söylem olarak çevrilen bir şey. söylem deyince aklınıza ne geliyor? söylemek. söylemenin kökeni nedir? söz. eski türkçe metinlere baktığınızda orta asya'da yaşamış atalarımızın "sözlemek" kelimesini kullandığınızı görüyorsunuz. peki söylemenin arapça karşılığı nedir? doğru tahmin, "nutk". nutuk atmak falan buradan geliyor aziz dostlarım. mantık da buradan geliyor. bu yüzden, atayist kardeşlerimin de müslüman, hıristiyan, yahudi, budist falan ayırt etmeden, insanlığın genel olarak berbat durumda olmasını sağlayan bir varlığın kendi kurtuluşunu temin edeceğine inanacak  kadar tutarlı davranışlar sergileyen herkese namantık demeyi tercih etmesi biraz daha yerinde bir davranış olacaktır. zaten bir dine inanan çoğu insan da inandığı şeyin mantıksız olduğunu reddetmiyor. zaten nasıl reddetsin? gökten kitap indiğine inanmaktan bahsediyoruz. ne desin yani, "öyle deme, ara sıra gökten kitap iner. sen pdf download etmiyor musun?" falan mı desin? tabii ki "inmez ama ben inanıyorum" diyecek. öyleyse neymiş? bundan sonra siz ateist değilsiniz; onlar namantık. isteyen alojik veya absürd de diyebilir.

özgüven meselesini hallettiğimize göre, abimizin beyanına geçebiliriz. öncelikle kendisini dikkate almayı deneyelim:

1- "kişiliği ... ateist tiplerin ülkemde dinime küfretmesi kanıma dokunuyor" (caps lock açık bu arada):

ateist biri mi dinine küfretti? nasıl yani? sen bu konuyu baştan bi düşün bakalım. bi hata var gibi sanki... ayrıca kişiliği sağlam, asla dindar geçinmeyen milletvekillerinin bir gecede kendilerini tanrı ilan edecek kararlar alması da kanına dokundu mu? veya kendi elinizle silahlandırdığınız heriflerin 150 (pardon 44) kişiyi öldürmesi pek kanına dokunmadı herhalde değil mi? siyasetin medya kanadının başındaki adamlardan biri olarak demagojinin allahını yapıyor olmana bir şey demiyoruz zaten. tabii ki yapacaksın. bülent arınç'ın yaptığı şovları bir kere gözünün önüne getir. bu adam bunu yapıyorsa, partisinin medya sorumlusu neler yapmaz. neyse kana dokunacak bir sürü şey varken ateistlerin kana dokunması çok ilginç. zaten türk siyasi jargonunda sağ kanadın "kana dokunmak", sol kanadın da "beis görmemek" sözünden artık gına geldiğini belirtmek isterim. "başbakan şehitlere kelle demekte beis görmüyor!" diyen adamı en başta ben öldürmek istiyorum. kana dokunmanın doğası ise biraz daha farklı. daha çok "tutmayın küçük enişteyi" şeklinde geçiştirilebilecek sebepsiz bir hareketlenme, bir gaza gelme durumu anlıyorum bu sözden. sonuçta adamın kanını bilmiyoruz, dokunmuş olabilir. bunun için bir neden belirtmesi gerekmez. aynı zamanda "imf'ye borcumuz kalmadı" yalanı veya padişahımızın şehzadelerinden birinin arabasıyla bir insanı öldürdükten sonra yargılanmasına bile gerek kalmadan abd'ye hicret etmesi veya kızının "fahri danışmanlık" makamına yüceltilip ayda 50 milyar (+ kuvvetle muhtemel yan faydalar ile) maaşa bağlanması beyimizin kanına dokunmamış olabilir. adamın alyuvarlarını okuyacak halimiz yok; dokunmamış olabilir. bu açıklamasının üstüne padişahtan bir kese altın almış mıdır merak ediyorum. almış olma ihtimali yüksek. hatta belki bizzat padişahın tahtına oturmuştur, padişahın kendisi otururken. padişah belki başını da okşamıştır, al yanaklarından öpmüştür. neyin dokunup neyin dokunmayacağını çok iyi bilen seçici geçirgen kanını alıp alnına bile sürmüştür belki bir şeref nişanı olarak.

2- "tecavüze uğramış bu tipler yok edilmeli":

bu konu zaten akp'yi akp yapan unsurlardan biri. tecavüzün aktif tarafını değil de pasif tarafını suçlu olarak görmek sanırım bizim ülkemize özgü bir şey. bunun tartışılacak bir tarafı yok. zaten bu maddeleri de adamı neden ciddiye almamamız gerektiğini göstermek için yazıyorum. tamam ege denizi seviyesinde iq'larıyla önlerine atılan her kemiğe koşup havlayan ulusalcı kardeşlerimiz tabii ki, twitter'da satır satır döşeyecek, facebook'ta paylaşım yapacak. iktidara ve statükoya zararsız eylemlerde tabii ki bulunacaklar. eşek sürüsü gibi sokaklarda anırarak gezip bir şeyleri protesto ettiklerini tabii ki sanacaklar. maçlarda 50.000 kişi "tayyip istifa" diye bağırınca tayyibin istifa edeceğini tabii ki düşünecekler. doğru dürüst bir eylem yapmak istediğinizde o 50 bin kişinin 50 tanesini bulamayacaksınız ama o ayrı bir konu. ben sadece biraz daha zeki olması gerektiğini düşündüğüm kişilerin gerçeği nasıl ıskaladığını görünce üzüldüğüm için bunları yazıyorum. 

peki doğru dürüst eylemden kasıt nedir? mesela adamlar birkaç haftadır reyhanlı olayını unutturmak için yapmadığını bırakmadı. böyle salak salak twitter şovlarından tutun da, sigaraya, alkole getirilen bir sürü yasağa kadar ellerinden gelen her şeyi yaptılar sanırım. dün en son ertesi gün haplarını yasaklamışlar. yakında prezervatifleri de yasaklayacaklarını düşünüyorum. geleceğe yönelik yatırım yapmanın kimseye zararı yok. ülkeye ucuz işgücü lazım, gdo'lu gıdalara yeterli bir pazar olabilmemiz için nüfuzumuzun artması lazım, savaş endüstrisinin hiçbir devletin yanaşmayacağı büyük bir savaş çıkarmadan krizden çıkabilmesi için bölgesel savaşlarda ördek gibi gebermesi sorun olmayacak kadar fazla nüfus lazım. tecavüze uğrayan insanların bile çocuğu doğurmasını emredecek kadar ileri giden bu denyolara karşı sokaklarda anırarak gezmek bir işe yaramıyor takdir edersiniz ki.

kimsenin sallamayacağını biliyorum ama "doğru dürüst" protestoyu ana hatlarıyla tanımlamam gerekirse, belirli bir sektörün çökmesine yol açacak toplu eylemler şeklinde tanımlayabilirim. binlerce insanın sokaklarda bağıra çağıra gezmesinin kimsenin umrunda olmadığını biliyoruz. bazen işyerinin önünden de geçiyor bu tipler ama zahmet edip cama bile çıkmıyorum ne olduğunu görmek için. ben bu kadar sallıyorsam, başbakan hiç sallamaz. o binlerce kişi aynı anda intihar edip sokakları kan gölüne çevirse "intihar dinimizde haram. allahsızların intihar etmesi iyi oldu" diyerek kendilerini yine savunurlar. molotof kokteyli atmak da sizi hapse tıkmalarından başka bir boka yaramaz. ben diyorum ki, mesela alkol yasaklarını içecek almayı reddederek protesto edelim. bir insanın günlük yaşamında su dışında tükettiği içecekler neler? çay, kola, ayran, meyve suyu vs. 1 ay boyunca kimse su dışında bir şey içmese bir şey kaybeder mi? bence kaybetmez, hatta sağlık yönünden çok şey bile kazanabilir. eve polis gelip ağzımıza zorla çay dökmeyeceğine göre, bu durumda ya koskoca bir sektörün göz göre göre batmasını, binlerce kişinin işsiz kalmasını, milyonlarca dolarlık yatırımın saçma sapan bir inat uğruna heba olmasını izleyecekler, ya da halkı cezalandırmaktan vazgeçecekler. zaten neredeyse paranın piyonu gibi hareket ediyor hükümetimiz. o sevgili patronlarını kıracak değiller herhalde.

aklıma gelen diğer bir çözüm de binlerce kişinin bankadan bütün parasını aynı gün çekip 1 ay kendi evinde bulundurması veya önceden belirlenen başka bir bankaya yatırması. son kuruşunuza kadar cebinizden çekmek için binlerce takla atan sahtekar bankaların ve en büyük destekçisi olan devletin, böyle bir şeyin sonuçlarını göze alabileceğini sanmıyorum. bunda da polisler evinize gelip "yatır şu parayı bankaya, asabımızı bozma" diyemez herhalde. zaten bankaların geçen hafta masraf kalemlerini artırarak bunu tüketiciden çıkaracak olduğunu eminim çoğunuz bilmiyordur. yani sadece hükümet değil, bankalar da hak ediyor bunu.

sanırım geçen sene bu zamanlardı. italya'da petrol zamlarını protesto etmek için kamyoncular şehirlerde kamyonlarını arka arkaya park edip trafiği tıkamışlardı. hatta sizler az daha bilinçlenin, enerjinizi sokaklarda dolaşıp anırmaya harcamayın diye haberin kendisini de buldum: http://www.ft.com/cms/s/0/5e489d2a-45d2-11e1-93f1-00144feabdc0.html#axzz2UIwBAxzM
fiat 4 fabrikasında üretimi durdurmuş lan, düşünebiliyor musun eylemin gücünü? bu da benzine zam geldi diye. bizde her gün zam geliyor ama "ulan 1 hafta metroya bineyim de görsün şerefsizler" diyebilecek kapasitede bile kimse yok. maçlar için toplanan 50 bin kişi bir halta yarayacak bir iş yapmaya geldi mi ortalarda hiç görünmüyor.

neyse ulan, nerden nereye geldik. adama bok atayım derken yanlışlıkla isyan etmeye başladım.

buradan bir noktaya da parmak basmak istiyorum. politikacıların neden dürüst veya duyarlı olmaları gerektiğini düşünüyoruz ki? böyle bir varsayım mı var? "bir insan politikacıysa dürüst veya sağduyulu olmak zorundadır" gibi genel bir kural var da ben mi bilmiyorum? neden bu adamların her söylediğini bu kadar ciddiye alıp manyak gibi şaşırıldığını kesinlikle anlamıyorum. mesela en son başbakan "kafası kıyak nesil istemiyoruz" demiş. sizce kimin alkol alıp kimin almadığı bu adamın umrunda mı? daha doğrusu şöyle sorayım: para ve(ya) iktidar getirmeyecek herhangi bir şey politikacıların umrunda olur mu? tabii ki olmaz sevgili adsız okurlarım. öyleyse adamın bu sözü söylerken 2 amacı olabilir:

1- gündemin ilgisini reyhanlı konusundan çekmeye çalışmak
2- artık birer birer tükettiği ilkelerin telafisi olarak seçim zamanında anadolu'nun denyo halkına "tamam, suriyeden ipini koparan bir manyak sürüsünü ülkeye kabul ettik, yüzlerce insanın ölmesine göz yumduk, başta terörist diye lanse ettiğimiz adamlarla öpüştük barıştık, kendimize sınırsız haklar, dokunulmazlıklar sağladık falan ama diğer taraftan da ülkede ayyaşlığı yasakladık, naber? bu güzel bi şey değil mi? ayrıca çocuk yapma amacı dışında sevişmek de yasak" diyebilmek

sonuç itibariyle her türlü yayın organında ölümüne yüceltilen bu "anadolu insanı"nın en önemli özelliklerinden biri, seçim zamanı refah veya gelir düzeyini artıracak partiye değil, yerine göre birileri "karaoğlan" adıyla lanse edildiği için, başka biri "necmettin hocaefendi" olarak bilindiği için veya ülkede birileri çıkıp insanların özgürlüklerini kısıtladığı için oy verir. bana kalırsa, böyle ışıklar altında yüceltilen anadolu insanının dışında, köylerde yaşayan insanlar öyle değerlerine çok bağlı, insancıl varlıklar da değil. eşek, köpek, tavuk siken insanlardan bahsediyoruz aziz dostlarım. bunlar kosinski'nin boyalı kuş romanında değil, anadolu'nun iman dolu coğrafyasında oluyor. anadolu insanı 10 yıl önce de sefildi, 20 yıl önce de, 30 yıl önce de... hatta şimdi de sefil ama bu durum hiç umurlarında değil, zira karnı tok tutmak dışında bir faydası olmayan ekmeğin kutsal olması gibi, öğünlerinin %90'ını bu ekmekten oluşturmak zorunda bırakılan anadolu insanı da kutsal.

yani söylemek istediğim, bu adamların söylediklerine, yaptıklarına fazla şaşırmamak gerek. beyimiz ayyaş bir nesil istemiyormuş. nasıl bir nesil istiyor acaba? junkie bir nesil mi? güvendiğiniz, duyarlı olmasını beklediğiniz insanları hayatta korkutan tek şey dokunulmazlıkların kalkması. sadece bunu düşünmek bile birçok şeyi çözmek için yeterli.

hatta olayı şuradan  anlamaya çalışın: sanırım geçen hafta nasr tv diye bi iran kanalı şöyle bir video yayınlamış:


bu video facebook'ta paylaşıldığında, insanlar bir anda aydınlanmış davranmaya başladı. bizim basına ne kadar alıştığımızı artık siz düşünün. zaman, haber7, habervaktim gibi şeyleri zaten gazeteden veya haber sitesinden saymıyorum. hürriyet, milliyet ve ntvmsnbc hükümeti acıtmayacak alakasız haberler, spor, magazin falan yayınlıyor bütün gün. radikalin bütün işi hükümetin icraatlerini sol kanada biraz cazip göstermek. tecavüz, içki yasağı, kürtaj gibi, zaten gündemi saptırma amaçlı haberler üzerinde inisiyatif kullanmasına izin verildiğini düşünüyorum. bu konularda gerçekten aslan kesiliyorlar ama hükümetin sadece bir yönden taraf olduğunu belirttiği sahte bir gündem olduğu için pek karışan yok. diğer taraftan sol diye bir gazete var mesela. bir gazetenin adını sol koymak "biz 1-2 karşıt şey yazabiliyoruz, çünkü zaten rukneddin'in blogu gibiyiz; kendimiz dışında kimse okumuyor bizi" demek gibi bir şey. odatv ve aydınlığı da sol'un kardeşleri olarak belirledim. odatv biraz daha cıs yapıyor ama aydınlık da gündemden gündeme savrulduğu için kaliteli haber yapmasına rağmen pek dikkat çekemiyor. ha bir de bianet var. bianet tamamen yörüngenin dışında. söylediği çoğu şeye katılıyorum ama olan bitenin çok uzağında bu adamlar. gerçi yanlış yaptıklarını söyleyemeyiz. ülkede her gün gündem değişiyor ve twitter, facebook, envai çeşit sözlük, küçük parodilerden oluşan televizyon dizileri vs. sayesinde dikkat aralığı 5-10 dakikaya düşmüş halkımız için biraz yavaş kalıyor diyelim. ara sıra gördüğüm, ilgi çekici saçmalıkta birkaç haber linkine tıklamak dışında gazete okumadığımı, televizyon da seyretmediğimi belirtmek isterim. bu yorumları tamamen dışarıdan yapıyorum yani. hatta bazen orda burda köşe yazarı takip eden "abi hüsnü güllaçoğlu çok güzel yazıyo yeaa" insanlarını sağlam bir dövmek istiyorum. her gün düzenli olarak yılmaz özdil okumak veya kuzey kutbunun erimesi için bir dizi önlem almak istediğini ilan ettiği tanıtım videosunda 6 silindirli 4500 cc land rover'ına binip arkasından leğenle su döktüren ayşe arman'ın söylediklerini dikkate almak bana pek sağlıklı bir aklın yapacağı bir eylem gibi gelmiyor açıkçası. mesela bir de taraf'ta yazan ahmet altan gerçeği var. yazarmış, otmuş bokmuş falan diyorlar. ee? bu adamı dikkate almamız için gerekli bir neden mi? adam taraf'ta yazıyor lan. skandal yaratmak için kurulmuş, hükümet desteğini almayı beceremeyip haberleri eline yüzüne bulaştırmış bir gazetenin köşe yazarı bu adam. kim bilir kaç para alıyordur. düşünüyorum da, bana "rukneddin gel bizim gazetede hükümeti sev, öp, sana ayda 10 bin lira verelim" deseler, hiç düşünmeden kabul ederdim diye düşünüyorum. bu adamlar neden etmesin? bu bağlamda chomsky'nin "manufacturing consent" adlı kitabını okumanızı da tavsiye ederim. iletişim fakültesi öğrencisiyseniz okumayın, siktir edin. ya da ne bileyim, argümanınızı banu avar düzeyiyle sınırlayın. "hüseyinli barajı israil'in, fısfıs limanı arapların" falan deyin ve sonunda hiçbir şey yapmayın.

sonuç olarak, bu kadar şey yazdım ama bunun bir sonuç vermeyeceğini ben de biliyorum. bir sonraki seçimde yine kuzu kuzu gidip kendinizi sağcı olarak değerlendiriyorsanız akp'ye, solcu olarak değerlendiriyorsanız size - ülke genelinde artık hiçbir konuda hiçbir seçenek tanınmamasının aksine - sandıkta sunulan geniş bir parti yelpazesinden birine oy vereceksiniz. "biz liberal solcuyuz ama onlar sosyal demokrat" deyip ikiye, "biz ulusalcıyız ama onlar yenilikçi" diyerek dörde, "onlar komünist, biz sadece sosyalistiz" diyerek sekize, on altıya bölüneceksiniz. her şeyin ötesinde, bir şeyin değişebileceği inancıyla birilerine ciddi ciddi oy vereceksiniz. oy verdikten 2-3 hafta sonra "ama milletvekilleri çok şerefsiz yaaaa" diye facebook'ta son haberleri paylaşacaksınız. sonraki seçim yine oy vereceksiniz, yine memnun olmayacaksınız, yine oy vereceksiniz. bir süre umrunuzda olan tek şey fenerbahçenin şike yapıp yapmadığı veya galatasarayın her sene şampiyon olmasının devlet tarafından desteklenip desteklenmediği olacak. kafanızın bastığı tek komplo teorisi bu çünkü; devletin sizi sikme işini askıya alıp biraz da galatasaraya yardım etmeye karar vermesi. eminim benim entelektüel öğrencim, ekşisözlük yazarım, hatta beni gerçekte tanıyan, evdeki hamamböceklerini terlikle öldürüp, faraşa doldurup balkondan aşağı attığımı bilen insanlar "hade len ordan" veya "ağbi ne saçmalamış yhaa" falan diyecektir. diyebilirler. hatta belki bu yazdıklarımı ilerde ben de beğenip silerim. o yüzden yedeğini alın ha.

yine de sizleri de unutmadım sayın futbol taraftarı okurum. hepiniz benim canlarımsınız sayın okurlarım. bu da sizin için:

Hiç yorum yok: