sade tasarımıyla gözü en az yoran, boktan içeriğiyle beyni hiç yormayan blog ödülü - 2009

29 Ağustos 2009 Cumartesi

böcek - ayak ilişkileri

heralde hepimizin unutamadığı iğrençlik anları vardır. bunlar kağıt üzerinde ufak meseleler gibi görünse de hafızada acayip yer eder ve kesinlikle unutulmaz. mesela siz yolda yürürken yanınızdan geçen bir dayı önce genzini boğazına kadar çeker ve sonra bir balgam atar, o iğrençliğe düşkün merakımızın tetiklemesiyle baktığımızda görürüz ki yerde beyin, akciğer, omurilik soğanı parçaları falan vardır ve turkuaza yakın bir renkte bulanık bir sıvıyla, daha ziyade plazmaya daha yakın olduğu anlaşılan bir maddeyle kaplıdır falan... veya umumi tuvaletlerin birine girme gafletinde bulunursanız tuval-et taşını tuval olarak kullanan, anal dönemden saplantılı, sanatçı ruhlu insanların avant-garde çalışmalarıyla karşılaşabilirsiniz. üstelik bu çalışma hem göze hem burna hitap eden interaktif bir çalışmadır genelde. bunun yanında, iğrendiğimiz başka bir şey ise böcek türleridir. richard dawkins'e göre sen ben gibi genetik hayatta kalma mekanizması olan; matrix'e göreyse sistemin içinde, bir nevi dll dosyası gibi işlev gören apayrı bir yazılım matriksinin parçası olan böcek dediğimiz oluşum, nedense bizlere sevip okşadığımız kedi köpekten, sütünü içtiğimiz inekten, bizzat kendisini yediğimiz kuzudan, tavuktan, balıktan falan iğrenç gelir. aslında bu yediğimiz hayvanların iğrenç bulup yemediğimiz bölgeleri de vardır. mesela gözler, beyin, testisler (gerçi bu son ikisini de yiyorlar ama) gibi. buna rağmen, böceklerin genelde bizden korkmaları sebebiyle kaçtığımız yönün tersine hareket ediyor olmalarına rağmen bunların, sırf hareket etmesi sebebiyle, bizleri bir noktada kıstırıp bütün bütün bütün mideye indireceklerini düşünürüz. ben kendimden biliyorum, 2-3 ay önce odada elimin yarısı kadar bir örümcek peyda olmuştu ve odanın, örümceğin bulunduğu tarafına yarıdan itibaren geçen olmamıştı. öylece durup örümcek beyin, onu bir gazetenin üstüne alıp dışarı atmamız için ortaya çıkmasını beklemiştik. halbuki mesela sineklerle aramız daha iyi. onları avucumuzda ezerek öldürdüğümüz bile oluyor (bana bakmayın, ben sadece gördüm). buna rağmen diğer böcek türleriyle karşılaşmalarımız genelde sancılı oluyor.

mesela 10 yıl önce, bahçede duran önü kapalı bir terliği giymiştim ve terliğin içinde ağaç dalı gibi bir şey vardı. heralde küçük ağaç parçalarıdır, rüzgarla terliğin içine girmişlerdir diye düşünmüş, ortalarda koşturmuştum o terlikle... sonra tabii ayak uçlarıma yapışkan bir sıvının değdiği hissine kapıldım. başlarda pek önemsenmeyecek kadar küçük bir histi bu ve heralde plastik terliğin içinde ayağım terledi diye düşündüm. fakat sonra ayağıma git gide sıvaşan bir şey olduğunu fark ettim ve ayrıca o ağaç parçası gibi şey hala orada duruyordu. sonra ayağımı çıkarıp bir bakmaya karar verdim ve o muhteşem manzarayla karşılaştım! ayak uçlarımda yeşilimsi bir sıvı vardı ve ucunda parçalanmış bir çekirge! insanlar olarak ne kadar da yıkıcı, tahrip ediciyiz... kendimin öldürmediğini umarak, zehirli olma ihtimali varsa nasıl kurtulduğuma hayret ederek ve sonraki birkaç ay boyunca ne zaman aklıma gelse electric boogie şeklinde sarsılarak hatırladığım bir anı olarak tarihteki yerini aldı.


böceklerle ayağım arasındaki bu sıkı ilişkiler tam bitti sanıyordum ki, geçende bir olay daha başıma geldi. bilgisayarın başında otururken bir baktım ayağımın üstünde tatlı bir kaşıntı hissi. ayağıma uzanmak için de üşeniyorum bir yandan... sonra biraz zaman geçti ve fark ettim ki bu kaşıntı hissi hareket ediyor! kafayı indirdiğimde az önce bahsettiğim o örümcekle karşı karşıyaydık! kendisi yarım saat durmuş olmalı! sonra tabii gözlerin pörtlediği, bir naranın boğazda düğümlendiği o değerli birkaç saniye içinde bir örümcek tarafından sokulmanın korkusuyla, hayvanı da ürkütmeden bu işten kurtulmalıydım! bir kağıt alıp hızlı bir şekilde halının üstüne attırdım hayvanı ve sanki örümceğin saatte 50km hızla uçma veya sadece uçma yetisi varmış gibi salona topukladım. sonra o da dolabın arkasına topuklamış tabii 2 saat kendisini aradık.


her şeye rağmen, bardağı taşıran damla bu bile değildi. 2-3 gün önce, balkona çıkıyordum ve kapının eşiğinde bir şey ezdiğimi fark ettim. yani böyle bir tür küçük çilek ezer gibi bi duyguydu bu. üstelik bir de ayaklarımı yere sildim önemsemeyerek... tam o sırada aklıma geldi: bir böcek ezmiş olabilirdim. aslında tam de öyleydi... hem de bir osurukböceği! hay şansıma sıçayım dedim ve ayaklarımı yıkadım, yerleri sildim... daha ne yapabilirim ki?

3 yorum:

Clerk dedi ki...

daha ne yapabilirdin?
hmm
terlik giy olm terlik. bak bana. hiç o iğrenç hissi yaşıyo muyum. bas geç işte. oh mis

Ova (Excuse My Reading) dedi ki...

hayvanatın her türlüsünü severim h.böcegi hariç
adını bile söyleyemem o kadar korkarım
ya ilaçlatın evi 15 ytl ye oh m
is senede 2 defa hiçbişey kalmıyo evde böcü adına

Hüseyin Tır dedi ki...

biz rahat aileyiz valla terlikle de ilaçla da kasamayız :D